Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağla

Sabitlenmiş gönderi
"Başkaları tarafından özlenen insanlar cennete giderler. Cennet, başkalarının kalbinde işgal ettiğimiz yerdir."
Sayfa 245
Reklam
136 syf.
8/10 puan verdi
Mahir Ünsal Eriş ile ilk tanışmamız ama ne tanışma! Köşeyi dönünce bizi karşılayan hikâyeler hepsi. Capcanlı karşımızda, hayat gibi. Hikâyeler belli temalar üzerinde yoğunlaşmış; aile olmak/olamamak, yalnızlık, terk ediliş, hayaller, umut/umutsuzluk, yaşam telaşı,... Bütün bunların bir noktasında mizahtan da asla vazgeçmemiş ve hikâyeleri böyle canlı yapan da bu: yaşadığımız hayatın ta kendisi olması. Üniversitede zar zor okutulan torun, Feridun değilken Feridun olmanın tadını sonuna kadar çıkaran genç, futbolcu olma hayalini eşi ve çocuklarına tercih eden adam,... Ve bütün bunlara eşlik eden Erdek, Bandırma, Biga manzarası. Her birini büyük bir keyifle okudum hikâyelerin. Her bir hikâyede tekrar tekrar yürüdüm Eriş'in anlattığı sokaklarda. E tabi Feridun olmayan Feridun'un Çuğra'ya yürüyüşünü kıskanmadım değil, Erdek'te olsak güneşi ne kadar güzel batırırdık orda yine. Adı gibi olduğu kadar güzel anılar aslında bu hikâyeler. Okuyanı çok olsun isterim. Okunsun ve Çuğra'ya gidilip güneşle orda vedalaşılsın.
Olduğu Kadar Güzeldik
Olduğu Kadar GüzeldikMahir Ünsal Eriş · Can Yayınları · 20212,965 okunma
Stoper
"Hayatımda ilk defa şeref tribününden maç seyrediyorum biliyor musun?" dedi. Yumruk yemiş gibi oldum, zoruma gitti. İnsan, başına böyle şeyler gelir, böyle sözler duyar da ağlamasını nasıl tutacağını bilemez diye yedekte bir hareket saklamalıymış. Ne bileyim, eğilip paçasını silkelemeli, yüzünü başka taraflara çevirip başka bir yaygarayla ilgileniyormuş gibi yapmalı, gözlerini kısıp göğe bakmalı, sanki yağmur gelecek mi diye bakıyormuş gibi falan.
Sayfa 129

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Stoper
O günlerin üzücü renklerinin gözlerinin önünden geçmesinden korktum, böyle mutluyken öyle hatırlamasın istedim.
Sayfa 125
Stoper
Belki de insanlar hakikaten böyle deliriyordur. Bir şeyi kafaya takıp onunla zihninin içine küçük bir delik açıyor, sonra kurcalaya kurcalaya o deliği bütün bir aklı yutacak kadar büyütüyordur.
Sayfa 124
Reklam
Stoper
Neşesini başka bir şeye bağlayamayacak kadar solgun bir fotoğraf taşıyordum zihnimde baba diye çünkü.
Sayfa 124
Stoper
Ama hayat elvermiyor. Hayat, gelip kendini senin karşına öyle bir koyuyor ki, hayallerini, umutlarını, çocukluğundan, gençliğinden beri kurduklarını yutturuveriyor sana. Sınavlar geliyor, zoraki takılmış kravatlarla, en son akraba düğününde giyilmiş biçimsiz takım elbiselerle iş görüşmeleri geliyor, askerlik geliyor, kredi kartı geliyor, ay sonu geliyor, ihtiyarların bir bir ölmesi, gençlerin bir bir ibti- yarlaması geliyor. Durduğu yerde ağırlaşmaya başlıyor hayat. Yapış yapış bir şey gibi. Kanatlarına bulaşıyor, ökseye tutulmuş gibi kalıyor insan. Hani, zaten uçacağından değil de, yine de zoruna gidiyor. Daha büyük yarınların hayalini kurmak, yarın sabah kalkıp işe ya da iş aramaya gideceğin gerçeğinin arkasında kalıyor. Unutturuyor kendini, sanki bütün gençliğini ışıklar içinde geçirten o değilmiş gibi. İnsan utanıyor sonra o sarılı kırmızılı dergi- leri, bozuk megafonundan sokaktakileri umuda tavlamaya çalışan çatık kaşlı gençleri, duvarlara intizamsız bir aceleyle yazılmış o orak şekilli ş harflerini gördükçe. Sanki önceden söylediği bir yalanı herkes öğrenmiş gibi utanıyor. Göz göze gelmemeye çalışarak uzaklaşıyor yanla- rından, hayat da öyle geçip gitmiyor mu, biz güzel şeyler yapmaya çalışırken, tam da en güzel şeyler oluverecekmiş gibiyken. Öyleyse yaşamak, hayata karşılık hayallerden vazgeçtiğimiz bir kaybetme biçimidir.
Sayfa 122
Stoper
Her şeyi eline yüzüne bulaştırmaya asıl o zaman başladı. Üsküdar'ın göbeğindeki evimizin içinde babam, bir dağ evinde tek başına yaşamayı seçti, bizi ve dünyayı birbirimize bırakarak.
Sayfa 121
Stoper
Memleketin, yüzü ışıldayan bütün çocukları gibi, hayatının bir dönemini devrimin, insanın sırtını ılık bir elle sıvazlayan ihtimaline inanarak geçirmişti. Devrim olurdu, olmazdı orası ayrı mesele. Ama devrime yalnızca inanmanın bile, razı olmamakla doğrudan ilgili, vicdanı serinleten, en olmadık zamanda insanın içini yeşerten bir lezzeti var.
Sayfa 118
Zehir miktarda
Çocuklara hakikat nasıl da olduğu gibi görünüyor. Başka türlüymüş gibi davranıldığında şaşırıyorlar, ikna olamıyorlar kendi kendilerine.
Sayfa 108
Reklam
Zehir miktarda
Her şeyi ilk defa görüyor, daha yeni öğreniyor olmanın verdiği telaş, vakit öğrenmeye yetişmeyecekmiş gibi.
Sayfa 107
dayımın Avrupa'ya kaçırılışı
Çünkü Biga, şişede kola, küçücük ekmeğinde incecik salçalı nefis tost ve akşam ezanına kadar Mobilet demektir. Bandırma'daki tost bile sayılmaz, yanmış sünger! Ve bir de anneanne kokusu, naftalinli ve lavantalı, karışık tütün-zambak kolonyalı.
Sayfa 90
Malibu
Bandırma'da olmanın en iyi tarafı işte bu; Bandırma tostu yiyebilmek. Şahane tost ekmeğinin içinde sucuğa kaynamış kaşarı, yumuşacık karnı, keskin kenarları ve bir yüzüne sürülüp tuzlanmış domates salçasıyla rüyalara giren tost. Bandırma'yı terk ettiğim Üniversite yıllarımda, o yaşa kadar dünyadaki bütün tostları salçalı sandığımı anladığım güzel tost. Bigalıların tost dediği o lastik çarığın yanında, ekmeklerin kraliçesi gibi duran leziz şey.
Sayfa 73
Malibu
İçimden çok gürültülü, ağır, demir trenler geçti.
Sayfa 86
3.888 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.