Din-Felsefe Tartışması

İbn Rüşd

Din-Felsefe Tartışması Gönderileri

Din-Felsefe Tartışması kitaplarını, Din-Felsefe Tartışması sözleri ve alıntılarını, Din-Felsefe Tartışması yazarlarını, Din-Felsefe Tartışması yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Oysa dinde günde beş kez camiye gitme, namaz kılma zorunluluğu vardır. Halkın karşısında din adamından başka başvuracak bir kimse yoktur. Çünkü Peygamber'in kendisi, doktor ayrı, asker ayrı, yönetici ayrı, din temsilcisi ayrı dememiştir. Bir toplum içinde her kesimi ve herkesi kendisi temsil etmiştir. İslam toplumlarında doğal olarak bir yönetici ve varlıklılar tabakası var, ama hiçbir zaman toplumsal sınıflar gelişmiyor; toplumu daha ileri götüren bir sınıfın yükselişi görülmüyor. Örneğin Batı'da bir orta sınıf oluşurken, kendisiyle birlikte yeni değerleri de yaratıyor ve zamanla devleti ele geçirerek, yeni bir yaşam biçimini gerçekleştiriyor.
İslam dünyası, dinin yanılabilir oluşunu, dinsel inancın insana yetmeyeceği görüşünü kabul edecek olgunluğa henüz varmamıştır. Diğer bir deyişle, Bruno ya da Galilei'nin düzeyine varmaktan uzaktır. Gerilik nedeni, din mi, değil mi? Bu ayrı bir tartışma, ama yalnız dine bağlı kalmak, İslam dünyasını modern çağın gerisinde bırakmıştır.
Reklam
Osmanlılar'ın en görkemli çağı, kuşkusuz "Muhteşem Süleyman" çağıdır. Ama bu çağda bir, ekonomik sorunlar çözülmemiştir; iki, ulema, demek, yalnız din bilgicisi demektir; her şeye din açısından bakılır. Devlet'in kendisi medreselerinde din adamlarından başkasını yetiştirmez. Ali Kuşçu gibi bir iki matematikçi, birer çeşnidir. Daha önemlisi, imparatorluk, çöküş döneminde değil, en yüksek döneminde, bir din devleti, bir din topluluğuna dönüştürülür; herkes "dini vecibelerini yerine getirmeye" padişah fermanı ile zorlanır. İnsanlar dindar olursa, her şey düzelecektir. Eğer bir şeyler yanlış gidiyorsa, kabahat insanın kendisindedir, dinde değil.
Tüm parlak seferlere karşın, karşılaşılan sorunların çözümlenemeyişinin tek nedeni, dinsel kuralların savsaklanması olarak görülüp, müslümanlığın gereklerine dönerek, çözüm sağlamak amacı kazanmıştır. Bu sanı, Şeyhülislam Ebussuud tarafından Sultan'a da sunulmuştur: 'Din ve devlet ve ülke düzenliği artık şunu gerektiriyor ki, İslam imamlarından kimi içtihatların ifade ettikleri kurallara uymak bugün zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır.'
Fatih Sultan Han hazretlerinin kendisi hiçbir zaman okumaktan, bir konu üzerine kafa yormaktan hoşlanmıyor. Canı sıkıldığı zaman, ulemadan birkaç kişiyi huzuruna çağırıyor ve yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, "tevbit" konusunda tartıştırıyor. Bu tartışmalar bize, Aristoteles düzeyinde bir mantık, metafizik ya da doğanın gözlenmesini değii, bir horoz döğüşünü çağrıştırıyor.Ya da Sultan'ın sarayını "hurufiler" dolduruyor.
Felsefe demek, insanın kendine göre bir görüşünün olması demektir. İnsanın yaşadığı dünyayı kendine göre yorumlaması ve değiştirmesi demektir. Doğrusu İbn Rüşd işte böyle bir kapıyı aralamak ister, ama dinle olan bağlarını koparmaya çalışmak yerine, din ile felsefeyi bağdaştırmaya çalışır. Aradan geçen yedi yüzyıl içinde İslam dünyasında pek bir şey değişmez, Namık Kemal de demokrasiyi şeriattan çıkarmaya, şeriatla modern hukuku bağdaştırmaya çalışır ve ortaya garip bir yaratık çıkar.
Reklam
442 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.