Özgün

Özgün
@Ozqun
Sıkı Okur
Adalet Bakanlığı Personeli
Ereğli
17 Şubat
952 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Gerçekten de (muhtemelen belirli ilkel toplumlar haricinde) şu ana kadarki tüm insanlık tarihinin güce dayandığını kabul etmemiz gerekmektedir. Zengin bir azınlık zor ve ağır işleri yerine getiren ve eğlenmeye fazla vakit ayıramayan çoğunluk üzerinde iktidar ve güce dayanan bir hâkimiyet kurmuştur. Güce dayanan bu hâkimiyeti sürdürebilmek amacıyla insanların beyinlerinin yıkanması gerekmektedir. Böylece yöneticiler gibi yönetilenler de mevcut durumlarının Tanrı, doğa ya da manevi hukuk tarafından emredildiğini varsaymışlardır. Peygamberler kendi manevi ve dini kimliklerini yaratmış olduğu güç ve iktidarı ortadan kaldırmış olan devrimcilerdir. Onların dış politika prensipleri, “RAB Zerubbabil'e 'Güçle kuvvetle değil ancak benim Ruhum'la başaracaksın' diyor" (Zekeriya 4: 6). Yabancı güç ve ittifaklara dayanılması çılgınlığına karşı bir söylem geliştirmişlerdir. Hoşea'nın dediği gibi, "Asur kurtaramaz bizi, savaş atlarına binmeyeceğiz. Artık ellerimizle yaptığımıza ‘Tanrımız' demeyeceğiz çünkü öksüz sende merhamet bulur"
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Peygamberlerin pek çoğu (daha sonra yargı günü olarak adlandırılacak olan) RAB'bin gününü günah ve pişmanlıktan önce gelen ceza günü olarak vurgular. (Amos, Hosea, İkinci Yeşaya, Malaki gibi) bazı peygamberlere göre ceza sadece İsrail'e verilecektir. (Nahum, Habbakuk, Ovadya, Hagay, birinci ve ikinci Zereriya, Daniel gibi) diğer peygamberlere göre ceza yalnızca Yahudi olmayan halklara verilecektir. Diğer tüm peygamberlere göreyse hem İsrailliler hem de Yahudi olmayan halklar aynı şekilde yargılanacaklardır. Bazılarına göre yargı günahkârlara verilecek adil bir cezadır, bazı peygamberlere göreyse (örneğin Hoşea, Yeremya ve ikinci Yeşaya) esas olarak moral açıdan bir ıslah aracıdır. (Amos, Mika ve Zefenya gibi) bazılarına göre peygamberlik Yahudi olmayan halklara karşı kurtarılma zamanında kazanılmış bir zaferdir. Zefanya'dan sonraki peygamberlerin çoğu kurtuluşun savaş olmadan gerçekleşeceğine inanır ve zaferden pek fazla söz etmezler. Bununla birlikte örneğin Mika gibi bazı peygamberlerde Yahudi olmayan halkların cezalandırılması vizyonuyla birlikte, tüm uluslar arasında evrensel bir kardeşlik ve barış vizyonunun karşımıza çıktığını da belirtmeden geçemeyiz. Magoa prensi Gog'a karşı savaş gibi bazı unsurlar yalnızca Hezekiel'de bulunmaktadır. Ölülerin genel bir kıyamet günü olduğu düşüncesiyse Daniel'de yer almaktadır, o gün iyiler ölümsüz bir yaşama kavuşurken kötüler sonsuz bir karanlığa gömüleceklerdir. Peygamberlere ait düşüncelerin ilk peygamberlerden son peygamberlere doğru düz bir çizgiyi takip ettiğini söylemek mümkün değildir.
Sayfa 115Kitabı okudu
Köleleştirilmiş insan özgürlük gibi bir kavrama sahip olamaz ancak böyle bir kavram olmadıkça da özgürleşmesi mümkün değildir. Eski Ahit hikâyesi bu paradoksa bir çözüm yolu bulmuştur. Kurtuluş, insanoğlunun acı çekme kapasitesiyle başlamaktadır, fiziksel ve ruhsal olarak baskı altına alındığı takdirde insanoğlu acı çekmektedir. Bu acı da onu ezenlere karşı harekete geçirmekte, bu durumu ortadan kaldırmaya teşvik etmektedir. Gerçi başlangıçta özgürlük hakkında hiçbir şey bilmediği için onun peşinde koşması mümkün değildir. İnsanoğlu acı çekme kapasitesini kaybedecek olursa, değişim kapasitesini de kaybetmiş olacaktır. Bununla birlikte devrimin ilk aşamasında yeni mekanizmalar geliştirir. İnsanoğlunun köle olarak yaşamış olduğu dönemde bu mekanizmaları geliştirmiş olması mümkün değildi. Geliştirmiş olduğu bu yeni mekanizmalar sayesinde o artık özgürlüğe kavuşma olasılığını ele geçirmiş olmaktadır. Gene de özgürleşme mücadelesinde eski kölelik düzenine tekrar geri dönülmesi riski bulunmaktadır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanoğlu kendini, ilk özgürlük hareketi, itaatsizlik özgürlüğü olan "hayır" diyebilmesiyle başlayan tarihsel süreç içinde yaratmaktadır. Bu "yozlaşma” bizzat insanoğlunun varoluşunun doğasından kaynaklanmaktadır. İnsanoğlu yabancılaşmayı ancak bir hastalık gibi yaşadıktan ve onu atlattıktan sonra aşabilir ve yeni bir denge kurabilir. Peygamberlerle ve hahamlarla ilgili literatürde bu yeni ahenk, insanoğlu ve doğayla yeniden birleşme süreci, "günlerin sonu" ya da "mesih dönemi" olarak adlandırılmaktadır. O Tanrılar ya da yıldızlar tarafından alın yazısı gibi önceden belirlenmiş olan bir durum değildir, insanoğlunun kendi iradesi çabası olmaksızın ortaya çıkmayacaktır. Mesih dönemi insanoğlunun varoluşuna verilen tarihsel bir yanıttır. İnsanoğlu kendini yok edebileceği gibi arzu ederse yeni bir ahengin gerçekleşmesine doğru ileri bir adım da atabilir. Mesihçilik insanoğlunun varlığıyla ilgili bir rastlantı değil, ona doğal ve mantıksal olarak verilen bir yanıt, kendi kendini yok etmesi olasılığına karşı sunulan bir alternatiftir.
Yahudi tarihinin ilk dönemleri diğer kabileler ve uluslarla savaşmakta olan küçük bir kabilenin tarihidir. Bu şartlar altında enternasyonalizm ve evrenselcilikle ilgili fikirlere rastlama olasılığımız bulunmamaktadır. MÖ yedinci yüzyıldan sonraki Yahudi tarihiyse, onu fethetmek ve köleleştirmek isteyen büyük güçler tarafından tehdit edilen küçük bir ulusun tarihidir. İlk önce ülkeleri Babilliler tarafından işgal edilir, büyük bir kısmı ülkelerini terk ederek Babil'e yerleşmek zorunda bırakılır. Yüzyıllar sonra Filistin Romalılar tarafından işgal edilir, Tapınak imha edilir, pek çok Yahudi öldürülür, hapse atılır ve köleleştirilir, kendi dinlerinin gereklerini yerine getirmeleri bile ölüm cezasıyla yasaklanır. Daha sonraki yüzyıllar boyunca sürgündeki Yahudiler, Haçlılar, İspanyollar, Ukraynalılar, Ruslar ve Polonyalılar tarafından katliamlara, ayrımcılığa uğratılmış, öldürülmüş ve aşağılanmışlardır. 20. yüzyılda da Yahudilerin üçte birinden fazlası Naziler tarafından ortadan kaldırılmışlardır. Müslümanların idaresi altında yönetildikleri elverişli dönemler haricinde Yahudiler en iyi Hıristiyan yöneticiler döneminde bile aşağılık olarak ötekileştirilmiş ve gettolarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Yahudilerin uğradığı kronik hakaretleri telafi etmek amacıyla kendilerini ezenlere karşı bir nefret duygusuyla, tepkisel bir ulusalcı onur ve klancı bir yaklaşım göstermiş olmaları doğal bir tutum değil midir acaba? Bununla birlikte tüm bu şartlar Yahudi ulusalcılığını sadece izah edebilmektedir, bu ulusalcılığın göz ardı edilmesi mümkün değildir.
Reklam
Reklam
7,1bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.