Orhan Kemal kitaplarını, Orhan Kemal sözleri ve alıntılarını, Orhan Kemal yazarlarını, Orhan Kemal yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yani Kolağası Hasan'dan ve onun o mübarek kanından fenalık geldi. Murtaza'nın takıntı haline getirdiği akrabası oluyor kendisi. Kolağadı kendi ahmaklığından ölse de Murtaza bunu kabul etmiyor ve onun gibi olmak istiyor. Oğlunun da onun gibi olması için her şeyi yapıyor ama büyük oğlu onun istediği gibi çıkmıyor! Kizlarini zaten evlattan saymıyor! Tum umudu küçük oğlunda. Görev aşkıyla yanıp tutuşuyor Murtaza. Görevden başka her şey boş onun için. Ahlak bekcisi adeta. Kitapta da olumlu özellik gösteren, örnek olabilecek kimse yok zaten. Bu açıdan Orhan Kemal oldukça başarılı bir iş çıkarmış diyebiliriz. Yalın bir dili var, onun yanında tekrarlanan bölümler çok fazla özellikle Murtaza'nin ahkam kestiği bölümler
Aslinda zenginlik-fakirlik, yoksulluk kavramını çok başarılı bir şekilde romanın sonunda anlatmış Orhan Kemal, Murtaza üzerinden ‘Çeker benim de içim tereyağı, kaymak, bal… Lakin görürüm camekanlarında bakkalların, geçerim, yetmez almaya gücüm, ederim kahır kendi kendime, küserim. Ne sanarsın kardaşıni?’
MurtazaOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20183,418 okunma
İkindiye doğru bu iş de bitti. İçleri paçavra ya da kıtık dolu yatak, yorganlar koğuşa getirildi, duvar diplerine yan yana serildi. Bütün bu işleri Kaya Ali düzenliyor, hiç kimse başkaldırıp taş koymuyordu.
Sölezli'nin koğuşundan omuzunda siyah gocuğuyla dönen Kaptan arkadaşlarını yataklarında dirsek keyfi yapar görünce, kaba Hitit heykeli yüzü yumuşadı, gözleri parladı. O da yatağına geçti. Sevinçten ağlayacaktı. Tertemiz, bembeyaz duvarlar arasında elle tutulacak bir ferahlık vardı.
Bu Kaptan, ah bu Kaptan ne adamdı, ne bulunmaz adamdı. Öl dese ölürler, gidin filanı vurun dese ikiletmezlerdi. Öl yüzde doksan dokuzunu karşılıksız, yaralı parmağa bile işemeyeceği bir dünyada o...
Fasulyenin sıcacık kokusuyla geçmişi, geçmişin baba evini hayalliyorlardı. Kara kuru yüzler ateşin hafif pembesiyle boyanmıştı. Bekliyorlardı. Bir türlü pişmek bilmeyen fasulyenin pişip yeneceği sırayı bekliyorlardı. Kocaman tencerenin yağlı suyu içindeki et parçaları sanki kafalarında çalkalanıyor, boyuna yutkunmaktan bir hal oluyorlardı.