Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete…
Erkekler her zaman bir kadının ilk aşkı olmak ister. Bu onların manasız gururu. Biz kadınlar bu konularda çok daha incelikli içgüdülere sahibiz. Bizim istediğimiz bir adamın son ilişkisi olmaktır.
Orhan Kemal’in okuduğum ilk kitabı. Konusu ve yazım dili hiç tarzım olmamasına rağmen kitaba bayıldım. Normalde, okuduğum kitaplarda asla yerel dil, lehçe ve ağızdan hoşlanmam. Oysa bu kitapta bolca vardı, keza küfür de öyle. Ama asla beni rahatsız etmedi. Aksine sanki daha içine çekti. Bende kesinlikle büyük bir iz bıraktı. Bu kitabı okuyup sevmeyecek bir insan olacağını zannetmiyorum. En azından bizim ülkemizdeki okurlar tarafından. Çünkü şöyle ki, Orhan Kemal her bir kelimeyi, her bir satırı zihninden değil kalbinden yazmış gibiydi. Muazzam bir duygu aktarımı vardı kitapta. Topal eskicinin aniden gelen sinir harpleri, akabinde pişmanlıkları. Geri dönüşleri, sızlanışları, yoksulluk… Güm güm gümüleyen bir konak hayali için yazı yabanda kütlü toplamaya gidişleri… Arı gibi gibi sivri sinekler, sıtmalar, hiç beklenmedik zamandaki aşklar, evlilikler. Her sayfayı ayrı bir heyecanla okudum. Her bir karakteri ayrı bir hikayeydi. Çok çok beğendim. En kısa sürede başka kitaplarını temin edip okuyacağım. Herkese tavsiye ederim. Muhakkak okuyun.
Çalışacaktı; daha bir süre, daha doğrusu ömrünün son noktasını koyuncaya kadar çalışacak, sonra da… Ne “sonra da”sı? Pazarlık geberip gidinceye kadardı. Geberdikten sonra, mezarda dinlenecekti artık. Hem de yüz yıl, bin yıl, on bin yıl…
Hey gidi dünya hey! Ulan devir, ulan devran, ulan ip tutan… Gün günden kötü geliyor be. Nedir benden istediğin? Ulan düş yakamdan! Ne tükenmez kinin varmış…