"Yabancısı olmadığım tek olgu var. O da kendi varoluşum. Belki tek mutluluğum bu. Tek bağlantım. Kendimi kavrayamazsam, tüm varoluşum yitmiş demektir."
Tezer Özlü, yaşamın ucundan satırlarla Pavese'nin, Svevo'nun, Kafka'nın izini sürüyor. Ama en çok, genç yaşta bir otel odasında intihar ederek yaşamını sonlandıran Pavese'nin...Onunla birlikte kentlerin, seslerin, içinden geçiyoruz. Pavese'nin dokunduğu, yaşattığı, büyüttüğü, yarım bıraktığı şeylere tanıklık ediyoruz.
Bu kitabı okuyuyan hemen herkesin, Tezer Özlü ve Pavese'u daha yakından tanımak isteyeceğini düşünüyorum. Henüz kitabın başlarında Pavese hakkında bilgi toplayıp Özlü'nün bir kaç kitabını listeme eklediğimi, farkettim. Bu denli melankolik ve karamsar bir anlatımın, o soğuk büyüsüne kapılmamak mümkün değil.
Tezer Özlü'nün en çok etkilendiği yazarlardan biri olan Pavese, İtalyan edebiyatının önemli isimlerinden. Romancı, şair, eleştirmen, çevirmen. İlk gençlik yıllarından beri içe dönük ve karamsar yapısıyla dikkat çekmiş.
"Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum." diyecek kadar da kimsesiz ve yalnız bir adam.
Yazarımız, Pavese'de kendini bulmuş olmalı. Tezer Özlü de en az onun kadar yalnızlığı ve tek başınalığı, benimsemiş, önemsemiş biri. Duygularıyla hayatın ucunda, kıyısında yaşamış. Bu yük ağır geldiğinde ya da bağımsızlığı tehlikeye girdiğinde, yaşamdan vazgeçmeyi isteyecek kadar da cesur olmuş.
Tek kelimeyle muhteşem bir kitap. Yorulduğum, etkilendim, üzüldüm ama çok sevdim.
İyi okumalar...