Vücudunuz Hayır Diyorsa sözleri ve alıntılarını, Vücudunuz Hayır Diyorsa kitap alıntılarını, Vücudunuz Hayır Diyorsa en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bilimsel tevazu, takdir edilecek bir şey olmakla birlikte, hastalığa sebep sonuç modeliyle yaklaşmak kendi başına bir yanılgıya yol açmaktadır. Sağlığın hastalığa dönüşme yollarını veya
hastalığın nasıl yeniden sağlığa dönüştüğünü tanımlayamamaktadır. Sufi geleneğinde on ikinci yüzyıldan Nasrettin Hoca'nın
şu ünlü hikayesi anlatılır: Hoca bir sokak lambasının altında ellerinin üzerine çömelmiş bir halde bir şeyler aramaktadır. "Ne arıyorsun Hoca?" diye sorar komşuları. "Anahtarımı arıyorum,"
diye cevap verir Hoca. Komşular da bu arayışa katılırlar, lambanın etrafındaki her yer dikkatlice karış karış aranır. Anahtarı kimse bulamaz. "Baksana Nasreddin Hoca," der sonunda biri,
"tam olarak nerede kaybettin anahtarı?" "Evde." "Peki o zaman
neden dışarda arıyorsun?" "Çünkü burada, ışığın altında daha
iyi görüyorum." Mikroplar ve genler gibi ayrık sebepleri araştırmak daha kolay (ve mali açıdan daha karlı) olabilir, fakat daha geniş bir bakış açısından bakmadığımız sürece hastalıkların etiyolojisi hep bilinmez kalacaktır. Dışarıda, ışığın altında yapılan
bir arama bize sağlığın anahtarını vermez; karanlık ve bulanık
bir yer olan içimize bakmamız gerekmektedir.
Temas, yeni doğmuş bebeğin dünyadaki ilk deneyimidir. Sevgiyi en önce böyle alırız. Memeliler çocuklarını her durumda dokunarak uyarırlar; fareler yavrularını yalar, primatlar okşar. Ashley Montague, Touching: The Human Significance of the Skin (Dokunma: Tenin İnsan Açısından Önemi) adlı başyapıtında "Yeni doğmuş bebeğe ve küçük çocuğa her türlü dokunuş, sağlıklı fiziksel ve davranışsal gelişimleri açısından temel önem taşır. İnsanların sağlıklı duygusal ilişkiler veya sevgi ilişkileri geliştirebilmesi için dokunarak uyarımın çok temel bir önem taşıması, hem fiili hem de mecazi anlamda 'yalama' ile sevginin birbiriyle yakın ilişki içerisinde olması; kısacası, insanın sevgiyi öğretilerek değil, sevilerek öğrenmesi muhtemel görünüyor," diye yazıyor.
Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerden, fiziksel temasın
büyüme hormonu üretimini başlattığı, kilo alımını ve gelişimi teşvik ettiği bilinmektedir. Bu bulgular insanlar açısından da geçerlidir. Prematüre bebekler üzerinde yapılan bir araştırmada, küveze konulan bebekler iki gruba ayrılmıştır. Tek bir değişken dışında tüm besin ve diğer koşulları birbirinin aynıydı:
Bir grup iki hafta boyunca günde üç kez on beş dakika boyunca dokunarak uyarılmıştır. "Bu bebeklerin bu şekilde uyarılması (kontrol grubuyla kıyaslandığında) kilo alımında gözle görülür bir ivmeye, kafa çevresi boyunda artışa ve davranış göstergelerinde iyileşmeye yol açmıştır."
Sigara içmek kanser riskini çok büyük oranda artırır, üstelik sadece akciğer kanserini de değil, mesane, boğaz ve diğer organlarda oluşabilecek kanserleri de. Fakat mantık bizlere, sigara içmenin, tek başına, bu habis tümörlerden hiçbirinin sebebini oluşturamayacağını söylüyor.
...
David Kissen, akciğer kanserine yakalanmış hastalarda sıklıkla, duyguları "frenleme" eğilimi görüldüğünü yazmıştır. Kissen yaptığı
birkaç çalışmada, akciğer kanserli hastaların "habis tümör gözlenmeyen akciğer hastalarına ve normal kontrol gruplarına kıyasla, duygu ifadesi bakımından zayıf ve kısıtlı bir üretim içerisinde olduğu" şeklindeki klinik izlenimlerinden bahsetmiştir. Kissen'in tespitlerine göre, akciğer kanseri riski, duygularını etkili bir şekilde ifade etme yetisinden yoksun erkeklerde beş kat daha fazlaydı.
Diabetes mellitus (şeker hastalığı) adı Yunanca "ballı idrar"dan
gelir; zira bu hastalıkta aşırı şeker böbrekler tarafından kan dolaşımından süzülerek idrara karışmaktadır. Diyabette, pankreasın beta hücreleri, sindirilen yiyeceklerden elde edilen şekerin hücrelere sızması için gereken hormon olan insülini yeterince
üretememektedir. Yüksek glukoz seviyelerinin doğrudan yarattığı fizyolojik riskler bir yana, diyabette vücudun birçok organına yönelen potansiyel tehlikeler de mevcuttur.