Tarihini sahiden Malkoçoğu, Karaoğlan filmleri gibi bir şey sanan, geçmişinin ancak övülecek yanları kadarını bilen bir toplumda "geçmişle yüzleşmek" sözü bugün bile pek çok kişi için ruha ağır, akla zarar geliyor elbet.
Kitabı okurken insan gidip yazarın kaç tane kitabı çevrildiyse hepsini almak istiyor.
Kazkafanın Kitabı daha ilk sayfalarından itibaren okuru içine alan ve elinden bırakamadan okunan kitaplardan biri. İçerisinde iki arkadaşın büyüme ve birlikte kitap yazma serüvenlerini okuyoruz. Şunu da belirtmek istiyorum bazı kitaplarda olduğu gibi burada da ilk önce sonu okuyorsunuz. Daha sonra o sondan önce yaşananları. Yani karakterlerden birinin ölümü ile birlikte diğeri elinizdeki kitabı yazıyor ve siz bir nevi onların arkadaşlıklarının günlüğünü okuyorsunuz.
İnce bir kitap olmasına rağmen yakından tanıyacağımız ve hatta psikolojik olarak inceleyeceğiniz karakterler tanıyorsunuz. Ben bir eseri okurken karakterlerin eylemlerinin peşine düşmeyi, neyi neden yaptığını anlamaya çalışmayı çok severim. Kazkafanın Kitabı buna da olanak sağladığı için ayrıca keyif alarak okudum.
Eserin sonuna geldiğinizde bir sürü değeri sorguluyorsunuz ancak ben en çok insan ilişkileri konusunda takıldım. İnsanı anlama noktasında farklı bakış açıları kazandıran bir eser olduğunu düşünüyorum.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
Kazkafanın KitabıYiyun Li · Türkiye İş Bankası Yayınları · 202478 okunma
Peki, siz zarafet timsali kızlar, kabukları onları hiçbir şeyden korumazken, zavallı salyangozların neden kabuklarına sarındığını sorgulayan oldu mu hiç aranızda?
Kimi insanların, kendilerini bir hayata adamadan önce , o hayattan ne istediklerini bilmeleri gerekir. Kimileri de, benim gibi, kendini her şeye adayabilir ki bu da kendini hiçbir şeye adamamaya benzer.
Hayat, ne istediğini bilen ama aynı zamanda istediklerini elde etmelerini neyin imkansız kıldığının da farkında olan insanlar için ziyadesiyle zordur. Hayat, ne istediğini bilen ama bunlara asla kavuşamayacağını henüz fark etmemişler için de zor, ama nispeten daha az zordur. En az zorlananlar ise ne istediklerini bilmeyenlerdir.
İnsanlara cevaplanamaz sorular sorma hakkını kim veriyor, sık sık merak ederim, ama sorgucular bunu asla idrak edemiyor olsa gerek: Beyinsizce sözler ettiklerini bilmeden ve yalnızca beyinsizlerin cevap vererek onları tatmin edeceğinden habersiz, sorular soruyor ve cevaplar istiyorlar.
Gerçek miydi? Ne kadarı gerçekti?
Bir dünyayı cetvel yahut tartıyla ölçüp, gerçek olmaktan iki santim yahut iki kilo eksik olduğu sonucuna varamayız. Bütün dünyalar, uydurulmuş olsun olmasın, eşit oranda gerçektir. Ve dolayısıyla eşit oranda gerçekdışıdır.
Mutluluk nedir, diye sorabilirdi bana.
Mutluluk, derdim ben de Fabienne'e, insanın her gününü, dört gözle yarını, gelecek ayı, gelecek yılı beklemeden ve her gününü dün olmasına engel olmaya çalışarak durdurmaya uğraşmadan geçirmesidir