Faşizmin nimetlerinden pay alan sınıflar çerçevesi dışında kalan çevrelere gelince, Faşizmin bu çevrelerdeki başarısı ancak, iyi yönetilen bir hapishanedeki yönetim başansına benzetilebilir; zaten bu çevreler için Faşizm bundan fazlasını yapmak bile istemez.
Faşizm, devlet yönetiminde büyük çoğunluğun mutluluğunu sağlamayı doğru ilke kabul etmeyip, «en iyiler» olarak belirli bireyleri, ulusları, sınıfları seçerek, yalnız bunları düşünülmeye layık sayar.
Faşizm karmaşık bir akımdır; Alman Faşizmiyle İtalyan Faşizmi arasında dağlar kadar fark vardır ve Faşizm, eğer yayılırsa, başka ülkelerde daha da başka biçimler alabilir.
Komünistlerin amacını bütün olarak ele aldığımız zaman bu amaç bana uygun geliyor: bana uygun gelmeyen şey, amaçtan çok, amaca götüren yollardır. Ama Faşizm konusunda, amaca götüren yollar kadar amaçtan da nefret ediyorum.
İngiltere Cromwell idaresinde, Fransa da Napolyon idaresinde bir Faşist dönem geçirmişlerdi, ama hiçbirinde de bu Faşist dönem daha sonraki demokrasiye engel olmamıştır.
Gerek Marx, gerek Komünizm öylesine büyük bir nefretle doludur ki. Komünistlerden, muzaffer oldukları takdirde, kötü niyetli davranışlara yer vermeyecek bir rejim kurabilmeleri beklenemez.
Komünist Devlette yönetici sınıfın her zaman kamu yararına hareket edeceğini varsaymak budalaca bir idealizmden başka bir şey olmadığı gibi, Marx’ın politik psikolojisine de aykırıdır.
Komünist Devlet, silahlı kuvvetlerin bağlılığını koruyabildiği sürece iktidarını, en aşağı kapitalistlerinki kadar zararlı üstünlükleri kendine sağlamak amacıyla kullanabilir.