“Büyümek isteyen çocuklar tanıdım ben. Şimdi hepsi büyüdü ve yeniden çocuk olmak istiyorlar. Yarınlara mutsuz, hep daha mutsuz nesiller yetiştiriyoruz. Bu mutsuz nesiller ise, yaşadığımız dünyayı daha güzel bir yer yapmayacak...”
Bazı geceler lambayı açık bırakıyorum. Güneşin kendisi kadar olmasa da aydınlatıyor ruhumu bu yapay ışık. Nedendir bilmem; kendimi daha güvende hissediyorum. Utanıyorum sonra. Koca adam, diyorum. Karanlıktan korkuyor! Şimdiye kadar en büyük suçların aydınlıkta işlendiğini bildiği halde…
Dil konusunda pek emin değildim. Sesli olarak herkes aynı cümleleri kullansa da sessiz olduklarında herkes ayrı bir dili konuşuyor olmalıydı. Özellikle kendileriyle konuşurken.
En çok ölümün sanatta yaşam bulabileceğini düşünürken aldandık. Yazıda, sahnede veya
tuvalde. Çünkü sözcükler, düşünebildiğimiz kadar vardı. Çünkü ölüm, perdenin kapanmasıydı.
Çünkü ölümü çizmek, ölüyü çizmenin fazlasıydı.
“Aslında başka şeyler hayal etmiştim ama olsun, var mı öyle pat diye hayale ulaşmak? Neler yaşadım, ne insanlar tanıdım, çoğunu unutmuş olsam da unutuşun bile bir cazibesi var bence. İnsan biraz da zamanın içinde süzülmeli, iyi ve kötü anıları birbirine karışıp belirsizleşmeli ve silinip gitmeli..” - Ahlat Ağacı -
Uykusuz olduğum bir gece. Dönerken yatağımda. Bir bedenin içindeyim. Benim seçmediğim bir beden. Bir şehrin içindeyim. Benim seçmediğim bir şehir. Bir muhitin içindeyim. Benim seçmediğim bir muhit. Ve özgürlük diye haykırıyorum. Onca seçimsizliğime rağmen.