İskoç psikiyatrist, akıl sağlığı ve psikozlar hakkında yazmıştır. Varoluşçuluktan mistizme yönelmiş, yaşanılan hayatın gerçekliğini hesaba katmayan ve sadece genel çerçeveyi çizen psikiyatrik anlayışa insani boyutu ekleyen 20. yüzyılın önemli psikiyatri kuramcısı ve uygulayıcısı. Antipsikiyatrinin oluşumuna önayak olan, uyum ve delilik problemlerine ciddi katkılar sağlayan Laing hayatın tüketen diyalektiğine kendince bir çözüm olarak 'hastaların' deliliğiyle sağlıklı bir tepki verdiğini savunmuştur. Gerçek deliliği hiçbir zaman inkar etmeyen Laing, yanlış bir değer ve inanca dayalı modern dünyada aklı başında kalmanın ancak bu tür bir olumsuzlamayla mümkün olduğunu belirtmiştir. Hayatın akışının "sosyal oyun"a dayandığı ve kurtarıcı ışığın görülmediği bir dünyada mistizmin egemenliğindeki içsel hayata devam kararı aldırtan bir tercih olarak süreci ifade eder.
Örnek olarak kendi karnında atom bombası olduğunu söylediği için şizofren olarak teşhis edilmiş genç bir kadın hastanın hastalığına yaklaşırken, günümüz dünyasında atom bombasını üreten ve kullanma durumunda olan kişilerin ne kadar sağlıklı olduğunu sorgulamış ve hastanın böyle dış çevre olumsuzluklarını kendince içselleştirmesini normal bulmuştur.
(Kaynak: tr.wikipedia.org/wiki/R._D._Laing)
Daha doğmadan istenmeyen bir çocuktum, sonra beni sevimli buldular ilk günlerde, beslediler, üzerlerine düşen her şeyi yaptılar... Beni bir köşede büyümeye bıraktılar. Unuttular... Sizi de unutanlar vardır, kızıp terkedenler, istemeden unutanlar, inadına unutanlar... Unutulmak bazen güzeldir. Ama bebekken güzel değil. Yalnızlığı doğal gelişimimin
Kişinin kim olduğu, kim olmak istediği, kim olması gerektiği söylenen ya da sanılan durumlara ek olarak öteki'ni nasıl algıladığı (oldugu gibi mi, olmasını istediği gibi mi) durumları da ekleyince karşımıza birçok kolerasyon çıkıyor. Birçoğumuz ilişkilerde karşılaşıyor ama birbirimizi tanımadan/temas etmeden ayrışıyoruz. Kendi gerçek benliği
Benlik; içimizde olan ve onunla konuştuğumuz, hesap sorduğumuz, tavsiye aldığımız varlık var ya işte o.
Benliğimizin bedenimizden ayrıldığı hissine kapılıyorsak çanlar bizim için çalmaya başlamış demektir. Yani benliğimiz bedenimizi bir yabancı gibi görüyorsa, birlikte hareket edemiyorlarsa bu iç yaşantımızdaki bir kopukluğa işaret ediyor.
Bu konu üzerinde duruyor kitap. Fakat işin ilginci bu durumda olabilen birçok insanın olabileceğini ve bu insanların sorgusuz sualsiz 'ruhen rahatsız' sınıfına sokulamayacağını kulaklara fısıldıyor yazar. Ona göre bu, varoluşsal bir krizdir.
İşin özünde şu yatıyor, kendi özgür seçimlerini uygulayacak bir alan bulamayan her birey benliğinde bir kırılma yaşar ve diğer insanlarla ilişkilerinde bir sahte-benlik üretir.
Hani bir düğüne-davete gitmek istemeyiz ama ebeveyn-arkadaş baskısıyla oraya gideriz. İşte o düğüne-davete giden benliğimiz değil bedenimizdir. Sıkıntı da tam bu noktada yani benliğimizin, bu yaptığından dolayı bedenimizi affetmemesiyle başlıyor.
Biçim olarak, kitap çoğu zaman günlük konuşma dilinden uzak ve alana ait mekanik sözcüklerden oluşmuş bir dile sahip. Bu zaman zaman sıkıcı hale getirebiliyor okumayı ama bitirdiğinizde size bir şeyler kattığını hissedebiliyorsunuz.
Bölünmüş BenlikR. D. Laing · Pinhan Yayıncılık · 201596 okunma