Çocukluğumdan beri zayıf bir yapıya sahiptim ve yatak meskenim olmuştu. Orada uzandığımı hatırlıyorum; çarşaflara, yastık yüzüne, yorgan kılıfına ve diğer şeylere bakar ve sıkıcı tasarımlarını düşünürdüm...
“Artık ne mutlu ne de mutsuzum.
Her şey geçip gidiyor.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu.”
"Birbirlerini zerre anlamadan en iyi arkadaş olduklarını sanıyorlar. yaptıkları hatayı asla anlamadan sürdürüyorlar yaşamlarını ve aralarından biri ölünce ardından konuşma yaparken ağlıyorlar."
Sevilmek, aşık olmak… bu sözcükler hem kaba hem de saçmaydı ve gerçekten sizi tatmin etse de, oldukça ciddi bir şekilde söylenmiş olsa da bir kısmını bile duyduğumda melankoli tapınağımın çökmesine ve dümdüz olmasına nedeni oluyor.
"Mutsuzluğum, hayır diyemeyen birinin mutsuzluğuydu. Bir şeyler teklif edilip de reddedince, karşımdakinin yüreğinde de kendi yüreğimde de sonsuza dek onarılamayacak aleni bir çatlağın oluşacağı korkusunu taşırdım hep."