Ahmet Nejdet Sançar (Çiftçioğlu) (d. 1 Mayıs 1910, İstanbul - ö. 22 Şubat 1975, İstanbul), Türk eğitimci ve yazar. Nihal Atsız'ın kardeşidir. Nejdet Sançar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Askerlikten sonra Sivas Öğretmen okuluna edebiyat öğretmeni olarak tâyin edilmiş fakat zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'i karşılama törenine katılmadığı gerekçesi ile bu görevden alınmış ve Balıkesir Lisesi'ne atanmıştır. Balıkesir Lisesi'nde görevine devam ederken Irkçılık-Turancılık Davası altında Mayıs 1944'te başlayan ve Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Ankara Konservatuarı Direktörü Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan gibi Türkçülerin de bulunduğu davada tutuklanmış ve Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yapılan duruşmalar neticesinde 14 aya mahkûm olmuştur. Askeri Yargıtay, Türkçüler hakkındaki kararı esastan bozmuştur. Nejdet Sançar, 1960 yılında 16 yaşındaki oğlu Afşin'i kaybetmesi üzerine felç geçirmiş ve felci atlatmak için uzun yıllar tedavi görmüş, kısmen iyileşmiştir. Afşin için 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde "Türk Gençliği Nasıl Olmalıdır?" konulu ödüllü bir yarışma düzenlemiş, bu yarışma daha sonraki yıllarda da devam etmiştir.
Tarihte Türk - İtalyan Savaşları adlı yapıtının genişletilmiş biçimde yeniden basımı için uğraşırken 22 Şubat 1975 günü yaşamını yitirmiştir ve Karacaahmet Mezarlığı'na gömülmüştür.
Tam adı:
Ahmet Nejdet Sançar Çiftçioğlu, Çiftçioğlu Nejdet Sançar
İstanbul'dan Atsız Amcan da gelmişti. Ama, cenazende bulunmaya dayanamayacağını anlayarak bir gün sonra.
Hayatın nice kasırgalarına göz kırpmadan göğüs germiş; kayalar kadar sağlam bir irade, senin tabutunun arkasından yürümek kudretini kendisinde bulamamıştı.
Ve kara toprak... Ah, hele sen kara toprak! o şeffaf pembe teni, sümbül menekşe gözleri nasıl kucaklayıverdin?
Sakın, Afşın'ımızı incitme, korkutma, hırpalama kara toprak...
"Millet” yerine 'Türk halkı" demek yetmiyormuş gibi, bunun yanı sıra bir de 'Türkiye halkı” sözünün kullanılması ise, bir takım sığıntıları sinsice, vatanımıza ortak çıkarma gibi bir niyet ve gayretin neticesidir.
En anlayışsız kafalarda, en duygusuz gönüllerde, en sağır kulaklarda aksini buluncaya kadar, bu milli parolayı, Tanrı'nın günü ve en gür sesimizle tekrarlamalıyız. Bütün Türkler bir ordu...
3 Mayıs 1944. Anadolu çocuklarının, Türk'ün diriliş ve kıyam günü. Tek parti devrinin, İnönü devrinin yükselen komünizm dalgasına karşı, Ankara Ulus Meydanını, Kızıl Meydana çevirmek isteyenlere, Anadolu'nun dirilişi.
" Yıllardır naçizane gözlemlediğim bir konuyu eşe dosta dilimin döndüğünce anlatmaya çalışıyordum. Nazım Hikmetov'u Necdet SANÇAR gibi bir ustanın tafsilatıyla, çepeçevre ele aldığını ve düşüncelerimin bu kadar doğru olduğunu görmek beni ziyadesiyle keyiflendirdi ama böyle çapsız bir insanın bukadar yükseltiliyor olması da bir o kadar üzdü.
Gerçi bazı şeyleri anlamak için allameden olmaya gerek de yok ama propaganda denilen şey gözleri kör, dilleri lal edebiliyor...
3. sınıf bir şair, 1. sınıf bir vatan haini olan Nazım Hikmetov'u bütün önyargılarınızı bir kenera bırakıp bir de buradan okumanızı tavsiye ederim."
NOT:
İsteyene kitabın PDF 'sini gönderebilirim.
Nejdet Sançar 'ın bu kitabını okumak benim için büyük keyifti.
Bu İtalya ki, Nihal ATSIZ'ın;
"Ey Benito Mussolini ! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başveki muhterem düçe.."
seslenişiyle başlayıp
"Olma öyle sinsi çakal yahut engerek,
Bozkurt gibi, kartal gibi dövüşmek gerek.."
dizeleriyle er meydanına davet ettiği dünkü uşaklardır.
youtu.be/I9Shqxs_qWw
Tabii ilgililerine tavsiye edilir.
Daha önce Nazım Hikmet'in vatan hainliği ve vatan şairliği konusunda yazılmış olan İlhan Darendelioğlu'nun Nazım Hikmet vatan şairi mi vatan haini mi adlı kitabını okumuştum. Üstüne bu kitabı da okumam bilgilerimi tazelemek ile birlikte elbette arttırdı. Ancak sanıyorum ki İlhan Darendelioğlunun kitabından daha çok şey öğrendim. Yine de Nejdet Sancar gibi büyük bir Türkçünün kitabını okumuş olmak bana çok şey kattı. Büyük Türkçü Nejdet Sançar özellikle Nazım Verzanski'nin yazdığı ve milletini vatanını seven biri diye topluma sunulmasına kanıt gösterdikleri kurtuluş savaşı destanını detaylıca incelemiş, ne kadar uydurma olduğunu ortaya koymuştur. Incelememi yazarın son sözü ile bitirmek istiyorum:"Nazım Hikmet Masalı ileride daha hangi şekillere büründürülürse büründürülsün bu iki madalyanın iğrenç ve tiksindirici hatırası Türk milletinince unutulmayacaktır. Unutulmayacak içinde Nazım Hikmet verzanski her zaman lanet ve tiksintiyle anılacaktır."