Yasını tutamayan rahvan atların yosun
düşen alaca yollarında belki denizi hatırlarız.
Tanıdık yüzler arayan göçmen
kuşların aksayan gurbetine sızar.
Seherde topal çobanların fesleğen
kokulu türkülerini alırız içeri.
Hele bir dön de sesinde kendi masalını
yaratan çocuklar büyütürüz içimizde.
En sahici renklerde halis mutlulukların
tepesine ekmek kırar, dilimin dönmediği
gani gani anlamlar bağışlarım düşlerine.
Hele bir dön de hem dönsen ne güzel olur.
Duygularında çocukluktan kalma travmaları olan yaşanmışlıkları bir İstanbul masalında ayrılığı alışkanlık haline getirmiş, avuçlarında bir hazanın kuruttuğu sürtük hazallarla kokunun sindiği bir huzura çalarım mavileri.
Sen en iyisi mi bana kocaman yalanlar söyle belki yeniden sevip tavaf ederim gözlerini belki de utanır sen gelirsin, kim bilir, belki de karşılaşırız bir romanın altı çizili cümlesinde....
İnsanı hayrete düşüren bir cesaret örneğidir bir insanın bir insanı karşılıksız sevmesi. Düşünsene sen aynı kaldırımda ıslanmak için yağmur duası ediyorsun, o şemsiyesiz gezmiyor...
Seni ayracı kurutulmuş güller olan kitapların kokusunda seveceğim.
Hep bir günah gibi teni soğuk bir kadının mutsuzluğunda.
Zira sen!
Bir kadına dokunmaktan çok daha güzeldin.
Bu yüzden elim eline değmedi.
Ve hiç sevişmedik biz...