"Bir roman kahramanı mesela. Kitapta bir laf eder. Altı çizilecek cilalı cümlelerden değil ama, kendi halinde bir cümle. Bir tek sen cımbızlarsın onu kitabın kalabalığından. Sırf sana birşey anlatır o cümle. Başka herkese susar."
Onlardan biri bize bir sözlük ile beyaz bir çift ipek eldiven verdi ve İngilizce kursuna yazdırdı. ... Diğerleri bize dili kendileri öğretmeye çalıştılar. Bunun adı kova. Bu paspas. Bu süpürge.
"Bir şeye dikkat et Peder," diye başladı. "Köy sakin. Halk yetkililere güven duymaya başladı. Tam bu sırada gövde gösterisine girişmek, böylesine önemsiz bir şeye değmeyecek kadar büyük rizikoya girmek olur."
Sırf gidecek başka bir yeri olmadığı için boyun eğdiği kocasıyla bir çatı altında yaşayıp aynı yatağa girerken, bir fahişeden tek farkının nikâh defterindeki acemi imza olduğunu hissediyordu.
Onun da benim gibi birilerini kaybetmekten yorulmuş olduğunu ve bu yüzden elindeki tek şeye, bana sahip çıkabilmek için çırpınıp durduğunu anlanam için uzun yıllar geçmesı gerekecekti.