İnsan-Allah ilişkisi, inananlar için bir mecburiyettir. Bu mecburiyet, mümini ‘kalb-i selim’ e ulaşmakla mükellef kılar. Allah’ın Kur’an’daki beyanı da bulur. Bir müslümanın ‘ kalb-i selim ‘ e ulaşması, ne cemaatin ne cemiyetin işidir, bu kişiye özeldir yani ‘ zat’ a mahsustur. Dolayısıyla, insan-Allah ilişki bağlamında, kazanç ve iktidar düşüncesi olmadığı için, bu ilişki hasbîdir ve inananların Allah adına örgütlenmesin de söz konusu değildir. Şayet, insan-Allah ilişkisinde din, parayla, kudretle, iktidarla ilişki içinde olursa, bu yolda ‘ kalb-i selim’ bir hedef olmaktan çıkar, yapılan işler de gayretullaha dokunur. Özellikle, bu ilişki bağlamında, Hz. Muhammed, kudret-iktidar ilişkisi ortaya koymamıştır.
Türk öykücülüğüne ve düşünce dünyasına yeni fikirler ve boyutlar kazandırarak unutulmaz eserler veren Rasim Özdenören, öykü ve düşüncedeki istikrarlı ve güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok yazarı etkiledi. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmadaki mahareti, insan ruhunun sırlarına vâkıf olması, gözlemciliği, ayrıntıları yakalamadaki ustalığı, dilde ve muhtevada yerli duruşu her kesimde kabul gördü. Öyküleri; özetlenemez oluşuyla, her defasında yeniyi ve yenilenmeyi yakalamasıyla dikkat çekti. Benliğimizi, bilincimizi tazeleyen, okuyucusunu tekraren kendine çağıran metinler ortaya koydu. Toplumdaki değişmeyi, yabancılaşmayı, uyumsuzluğu, modern çağın insanının dramını ve trajiğini sergilemedeki başarısıyla özgün bir yere sahip oldu. Bu özellikleriyle edebiyat ve düşün dünyamızın bilgesi olarak anıldı. Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden biri olarak temayüz etti.
Özdenören, gerek gözlemlerinin taradığı ufuklar, gerek çözümlemelerinin ulaştığı derinlik ve gerekse anlatımındaki başarısıyla okuyucunun yoğun ilgisini kazanmış durumda. Denemelerinde ülkemiz insanının sorunlarını sosyal, siyasal ve kültürel açıdan ele alan ve tüm bu açıları manevî bir perspektifle bütünleyen yazar, elinizdeki denemelerde de aynı yaklaşımı sürdürüyor.
Eşikte Duran İnsan, özellikle İslâm maneviyatının temel kavramları üzerine yazılmış denemelerden oluşuyor. Dinin kendine özgü söylemi, tasavvufî tecrübe, teslimiyet ve özgürlük, hicret, fetih, tövbe, sabır ve arınma... gibi kavramlar bu denemelerde bir ‘düşünür edib’in yaklaşımıyla yeniden ele alınıyor.
Jorge Luis Borges, Latin Amerika edebiyatının en büyük isimlerinden biri. Farklı olguları bir araya getirmedeki ustalığıyla da “sınırlarda gezen” bir şair, öykü ve deneme yazarı.
Fantastik öğeleri ağır basan kendine özgü kalemiyle Borges, her seferinde zorladığı bu sınırlar sayesinde gerçeküstücülük akımının vazgeçilmez bir üstadı haline geldi ve kendinden sonra gelen çok sayıda yazarın üslubunu, edebiyata bakışını değiştirdi.
25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler, gerçekliği yeniden kurgulayarak insanı kuşkuya düşüren Borges’in, olgunluk döneminde yazdığı incelikli ve imgelerle dolu öykülerinden bir seçki.
Borges’le yapılmış detaylı bir söyleşinin de bulunduğu bu seçkide, zaman kavramının çürütülmesine, pek çok felsefi konunun ve paradoksun edebiyata aktarılmasına, benliğin parçalara ayrılmasına rağmen kimliğini kaybetmiş karakterlerin bile ayırt edilebilir hale gelmesine tanık oluyoruz.
Lüzumsuz Adam'daki öykülerde, yazar, olay örgüsünü arka plana iterek düşüncelere, çağrışımlara ve hislere yer vermiştir ve insanların iç dünyalarını anlatmıştır. Bu hikâyeyle birlikte anlatımında halk anlatıcılığının izleri görülmeye başlanmıştır. Abasıyanık, kendine özgü deyimler ve argolar da kullanmıştır. Kitapta yer alan İp Meselesi isimli öyküde ise Sait Faik, yaşamının son günlerinde ağırlık verdiği gerçeküstücü tarzı ilk kez denediği görülmektedir.
Lüzumsuz AdamSait Faik Abasıyanık · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20137,8bin okunma
Böyle üçüncü sınıf meyhanelere gelen insanların önlerindeki yemekleri silip süpüremeyişleri bana seçmemiş erkekle, seçilmemiş kadının yüzlerindeki içinden çıkılmaz üzüntülü manavi ve hali hatırlatır.
Anlaşılacağı üzere, amatör yamyamlığından ar tık yaşamayan onlarca dile hakim bilgeliğinedek,Burton'unefsaneviolarakniteleyebileceği miz hiçbir özelliğini göz ardı etmedim. Nedeni çok açık; efsanevi Burton, Bin Bir Gece Masalları'nın çevirmenidir. Kimi zaman şiirle düzyazı arasındaki radikal ayrımın, okuyucunun beklen tilerindekifarkların büyüklüğünden kaynaklandığını dilşünmilşümdür ;şiirin düz yazıda asla göz yumulamayacak bir yoğunluğa sahip oUluğu var sayılır. Buna benzer bir şeye Burton'un eserlerinde de rastlanır; başka hiçbirArap kültürü uzmanının rekabet edemeyeceği esaslı bir saygınlığa sahiptir o. Yasak olanın çekiciliğine kapılmıştır. Söz konusu olan, Burton Club'ın bin üyesi için bin kopyayla sınırlandırılmış tek bir baskıdır ve yasal zorunluluk nedeniyle bir daha ya yımlanamaz.
1781 'de yayımlanan ilk oyunu Haydutlar Alman gençliğini sarsan coşkulu ve isyankar yapısıyla büyük bir başarı kazandı. Schiller Haydutlar'da muhteris bir kardeş, sadık bir sevgili ve dehşet saçan bir haydut çetesiyle reisinin etrafında gelişen olayları sergilerken adalet ve yargı, siyaset ve iktidar, ahlak ve din üzerine şiddetli eleştirilerde bulundu, kötülüğün doğası üzerine karmaşık bir çözümlemeye girişti.
HaydutlarFriedrich Schiller · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023214 okunma
HAYDlITLAR
(Haydutlar şarkı söyler.)
Zamparalığın, dalaşmanın, çalmanın, öldürmenin
Zaman geçirmekten öte anlamı yok bizim için.
Darağacında sallanacağız yarın,
O yüzden eğlenelim bugün bırakın.