O nasıl anlatmaktır bir hikayeyi.. Öyle içten, öyle sıcak, öyle acı..etkisinden kurtulmanın zor olduğu, yer yer ağladığım bir eserdi. Bir güzel paragrafını nakşedeyim şuraya çünkü bu kelimeler kopyalanmaz, aktarılmaz sadece sahibinin yaptığı gibi nakşedilir;
“ gittin.
“ geleceğim “ dedin.
yalan her ağızda güzel dururdu elbet, bilmedim.
birinci yıl, bugün dedim.
ikinci yıl, yarın, dedim.
üçüncü yıl, baharın, dedim.
dördüncü yıl, kışın, dedim.
beşinci yıl, uzakta, dedim.
altıncı yıl, bari bir rüyada görsem, dedim.
yedinci yıl, artık gelmez, dedim.
senden kalan ne varsa önüme yığdım bir gece. bana aldığın arkası kuşlu aynayı, ahşap tarağı, inci boncuğu, türlü renkteki yazmayı; dilinden yalnızca benim için dökülen kelimeleri, dönüp son kez baktığında geride bıraktığın bakışını, nedensiz susuşunu, geldiğin akşamların neşesini, gittiğin yolun tozunu, içtiğin sigaranın külünü, haber göndermediğin yılların sayısını eteğime topladım.
hatıra kalan her şeyi birer birer havaya kaldırıp ağıtlar yaktım. külünü ellerime, tozunu yüzüme sürdüm. dişlerini kırdım tarağın. aynanın kuşunu havaya saldım. inci boncuğu ele verdim.
eşya tuzla buz olup dünyadan silinebiliyordu ama senden bana kalan kelimeler kulağımda dönüp durmaya devam etti. kulağıma başka dillerden dökülen hikayeler, başka acılar doldurdum. sağır kaldım içimden yükselen sesine. ama ne zaman bir yerde bir türkü çalındı kulaklarıma, o eski yaram gelip otağını içime kurdu. “