Ah gençlik! Gençlik! Pervasızca, umursamadan gidiyorsun kendi yolunda -dünyanın bütün hazineleri seninmiş gibi; keder bile seni mutlandırıyor, acı bile alnına çok güzel oturuyor. Özgüvenli ve küstahsın ve "Sadece ben canlıyım, bakın!" diyorsun. Kendi günlerin hızla uçup, hiçbir iz bırakmadan yok olur ve içindeki her şey güneşin altında eriyip giderken bile mum gibi... kar gibi... ve belki de senin sihrinin bütün sırrı istediğin her şeyi yapabilme gücünde değil, yapmayacağın hiçbir şey olmadığını düşünme gücünde gizli. Rüzgarlara saçtığın bu, herhangi bir başka amaç için asla kullanamayacağım hediyeler. Herbirimiz, hediyeler konusunda çok savurgan olduğuna inanmışız -şöyle haykırmaya hakkı olduğuna: "Oh! neler yapamadım, keşke zamanımı boşa harcamasaydım."
-Özgürlük... dedi. Özgürlükten daha önemlisi nedir, bilir misin?
-Nedir?
-İrade... İrade öyle bir şey ki, o özgürlükten de değerlidir, çünkü onunla kudret sahibi olabilirsin, istemeyi bildikten sonra özgür olursun, emredersin...
-Onu sevdiğimi mi sanıyorsunuz, dedi. Küçümsediğim kimseleri sevmem. Beni dize getiren birisi çıkmalı, o zaman... Ama böylesinden Tanrı korusun! Doğrusu boyunduruk altına girmeye niyetim yok.
Sarsıldım. Bundan önce onu sevenleri kıskanırdım; şimdi onun birisini sevebileceği ilk kez aklıma geldi. "Seviyor... Birisini seviyor..." dedim kendi kedime.