dilenmeye taksiyle gelip giden “delikanlı”
Dostoyevski’nin zirvesinden, Karamazov’dan, bir kitap geri gidelim ve onun en kötüsü olarak tanımlayabileceğimiz Delikanlı’ya bir bakalım.
Arkadiy Makaroviç Dolgorukiy, Dostoyevski’nin diğer önemli kişileri gibi özgürlük arayışı içerisindedir ve bu yolda kendine bir ülkü edinmiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse Dolgorukiy hakkında konuşulmaya değer tek konu birazdan bahsedeceğimiz deli saçması ülküsüdür, kendisi de Dostoyevski’nin en aptal başkişidir ve bana göre Budala’nın Prens Mışkin’inden daha budaladır.
Rothschild gibi bir para babası olmak lazımdır çünkü özgürlük ancak bu yoldan geçer. Para güç getirirse , güç de özgürlük getirir. Bu durumda güç, amaç değil bir araçtır ancak. İhtiyaç olunan,güç ile yalnızlığın sakin, heyecansız bilincidir. Aynen böyle söyler Dolgorukiy ve ekler: “Büyüklüğün gizli duygusu, açık bir üstünlükten çok daha hoştur. Yüz milyonluk bir para babası olsaydım; beni, yoksulluğumdan neredeyse dilenecek çok küçük bir yaratık sansınlar, omuz vurup geçsinler, aşağı görsünler diye eski püskü giysilerle dolaşmakta bulurdum mutluluğu.” Ama bir Rostchild nasıl olunur ki? Çorba yerine sadece bir kuru ekmek yiyerek para biriktirsek?? Bir aptalın bile alaya alacağı bu fikir Delikanlı’mızın ülküsü… Ondan şaşmamak için kendine binbir türlü işkence uyguladığı, kafası karışır diye kitap bile okumadığı ülküsü…
Delikanlı’nın ülküsünü yerin dibine soktuk ama Dostoyevski’de bizim gibi düşünmüş olacak ki ilk sayfalarda tutkulu bir şekilde bahsettiği bu deli saçması fikri diğer sayfalarda unutmuş gitmiş, yerine ne idiği belirsiz, ne ilgi ne sempati uyandıran karakterlerin aşk oyunlarını yazmış… Biz yine de deli saçması ülkümüze geri dönelim…
Dolgorukiy, az çok Raskolnikov’la aynı amacı taşır: özgür olmak, sürünün dışına çıkarak ahlak kurallarını ezmek… Raskolnikov’un, bir böcek olarak adlandırdığı tefeci kadını öldürerek aradığı şeyi, Dolgorukiy para destelerinin altında arar. İlkinin girişimi ne kadar trajikse, diğerininki o kadar gülünçtür. Lakin ikisini de aynı başarısız son bekliyor. Raskolnikov bir bit olduğu gerçeğiyle yüzleşirken Dolgorukiy çoktan ülküsünü unutmuş Fransız terzilere takım diktirmekle meşguldür, o da bir bittir elbette. Aynı şekilde Ecinniler’in özgürlüğü devrimde arayan karakterleri de bir bitten ibarettir. Ama özgürlüğü Yüce Ortodoks Rusya’da arayan Alyoşa için sadece peygamber yakıştırması yapabiliriz. Haç çıkaralım ve onu kutsayalım :))
Dolgorukiy’in babası Versilov ise ne olduğu asla anlaşılamayan ama yine de en çok sempatiyi toplayan karakter. Versilov ve Dolgorukiy, Karamazov’daki baba oğul çatışmasının ön hazırlığı olarak değerlendirilse de olaylar benzer olmasına rağmen tepkiler asla benzer değil. Fyodor Pavloviç kişilik olarak ne kadar tutarlı ve kesinse Versilov o kadar gizli ve anlaşılamaz bir karakter. Karamazov kardeşler ise asla Dolgorukiy kadar gitgelli ve tavizkar değiller. Dolgorukiy bizim yanımızda, birinci gerçeklikte yaşarken Karamazovlar yerleşik bilincin geçersiz kaldığı ikinci gerçeklikte yaşar. İvan’ı Tanrı sorunu hasta ederken Dolgorukiy’i soğuk havalar hasta eder. İvan için günlük sıkıntılar onu asıl sıkıntısına götüren bir araçken Dolgorukiy’in günlük sıkıntıları can sıkıntısının da sebebidir.
Şimdi bir de Delikanlı’nın bir şekilde zengin olduğunu düşünelim: Elindeki, özgürlük sandığı şeyle ne yapacağını bilemeyecekti. Büyük ihtimalle Fransız terzilere diktirdiği elbiselerle davet davet gezecekti. Biraz akıllanırsa, dağın başında bir ev yaptırıp inzivaya çekilirdi ya da kendini bir manastıra kapatırdı. Yırtık pırtık giysilerle dilenir ama Öklid geometrisiyle sınırlı aklımızın asla anlamlandıramayacağı yaşamla ilgili özgürlük tasarıları bir yanılgıdan ibaret kalmış olurdu. Kendisiyle ilgili en nihai akibet İvan gibi temizinden delirmesi…
Karamazov’u zirve olarak kabul edersek Delikanlı deniz seviyesinin altında kalmış olabilir ama yine de; tüm bağlarını koparıp kendine gitmek isteyen, bir parça ekmek uğruna kişiliğini vermeyen, niçin ille de iyi olmalı insan diye soran Arkadiy Makaroviç Dolgorukiy’i tanımak gerekir. Kendisi ne kadar başaramamış olsa da tüm bağlarınızı koparıp kendinize gitmeniz dileğiyle…