Atatürk kendini geliştirmenin bireyler kadar toplumlar için de geçerli olduğuna ve hedefinin de tek bir evrensel çağdaş uygarlığa katılmak olması gerektiğine inanıyordu.
Türkiye'de Atatürk anıtlarının sayısı çoğalmaya devam ediyor. Ama onun esas önemli anıtı, kurduğu ve şekillendirdiği Türkiye Cumhuriyetidir.
Nasıl bir pisliğin içinde yaşadıysa her tarafı riyakar insanların zehirli sözleri, ucuz yalanları ve küçümsenen bakışlarıyla zedelenmiş...kafatasında düşüncelerin ezici baskısı yüzünden göçük, gözlerinde hayatın güzelliğine karşı körlük...Tepeden tırnağa hurdaya çıkmış bir ruh...
Monarşinin güçlü tarafının, tek bir adamın, politikaların oluşturulmasındaki kararlılığında yattığı düşünülebilir. Demokrasinin güçlü yanı ise çeşitli seçeneklerin sunulması ve bunların arasından aklı selim olanın çıkma ihtimalidir...Eğer her şey iyi gider ve iki biçim bir araya getirilirse çoğunluğun kolektif bilgeliği, kararlı yönetici için yol gösterici olacaktır. Peki, işler kötü giderse ne olur?.. bir demagoga aldandığında...çoğunluğun dönekliği ve amaçsızlığının onları yöneten kişinin kibiri ve ihtirasları tarafından daha beter bir hale getirildiğini görmez miyiz?
Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen.