Koltuğa kuruldum, Lunapark'ta dönme dolabın yükselme sini bekleyen bir çocuk neşesiyle tetikteyim. Ancak çocukların anlayabileceği bir duygu bu:
- Neden korkuyorsun?
- Biraz sonra korkmaktan.
Ailede hiçbirimizin sinirleri sağlam sayılmaz. Hani Marquez'in "yüzyıllık yalnızlığa hüküm giymiş" diye nitelediği ailelerden bizimki. Olağan duygulara yer yok. Hep büyük suçlamalar, büyük aldanmalar, büyük bağışlamalar sözkonusu.
İSKELENİN UCU
Yorganı sıyrılmış yatağımızdı deniz
Serinlikte kavuşunca ılık bedenlerimiz
Dalgalar hafifçe örttü omuzlarımızı
Batabilirdik artık güneşle birlikte biz
one girl
one boy
some grief
Some joy-
memories are made of these
Teny Gilkyson/Frank Miller (Dean Martin)
bir kız
bir oğlan
biraz keder
biraz neşe-
bunlardan yapılır anılar
Derken evden ayrılma, yolculuğa çıkma telaşı bastırdı. Bir eteğin kopmuş bir düğmesi, ütülenmemiş bir bluz, yanıma en az kaç kalem eşya alabilirim sorusu. Ertelendiği, sürüncemede bıraktığı işleri ancak yolculuğa çıkarken kavrayabiliyor insan.
İyi ki oğlumun yükseköğrenim görmesi çok önemli değil benim için. Televizyon onarımcısı, bakır ustası, basımevinde dizgici olabilir. Yeter ki, meslek hırsı, yaşama sevincini altetmesin.
Ramazan da Eylül'e rastladı bu yıl; boğazıma bir düğüm oturdu. Günün akışı değişecek artık sokaklarda. Kimi içkiciler, karaciğer dinlendirme amacıyla içmeyecekler. Kadınlar, incelme kaygısıyla oruç tutacaklar. Fırınların önünde pide kuyrukları uzadıkça uzayacak. Herkes iftarı düşleyecek boyuna. Elinde çatal, önünde zeytin, kulağı tetikte. Her gün yediğinin üç katını bir öğünde mideye indirecek. Orucun amacını anlayamadım gitti. Dünya nimetlerinin tadını anlayın mı dernek, dünya nimetlerini hırsla kapışın mı?
Ölen ister namuslu biri, ister çıkarcının teki, ister yaşarken varlığıyla herkesi bezdirmiş bir ukala olsun, sözler değişmez. En büyük sahtekarlığımızdır: ölünün arkasından iyi konuşulur. İyilik, cesetler arasında eşit olarak dağıtılır.