Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ays

Kötü Kan
“hiçbir zaman bu halktan biri olmadım; hristiyan değildim hiç, cehennem azabında şarkı söyleyen soydanım; yasalardan anlamam; aktöre nedir bilmem, yontulmamışın tekiyim.
Reklam
Ne iş yaptığımı sordular. "Çeviri yapıyorum, hikaye yazıyorum," dedim. Umduğum gibi, çeviriyi daha çok önemsediler. Biraz konuşunca sanata, özellikle edebiyata ne ka­dar yabancı olduklarını sezdim. Yazarların hepsini burjuva kö­kenli olmakla, polislikle, işbirlikçilikle suçluyorlar. Dergi yöne­ticilerini de. Belki de bunca saldırgan, katı olmalarının nedeni, böylesine düşman bir dünyada yaşadıklarına inanmalarından­dır. İnsana inancı bir yana iterek insanı mutluluğa kavuşturma­ya çabalamanın yarattığı çelişkiyi kavrayamıyorlar. Halka yayı­lacak geniş bir esenlik böyle soğuk bir kin halkasından nasıl kaynaklanabilir ki? Ama bizler de çoğu kere, aynı soğuk yüzü gösteriyoruz onlara.
Ortasınıfın en büyük özelliği, ufak bir aykırılıkta, bir ge­cikmede, dünyanın kendisine karşı bir suikasta giriştiğini sanacak kadar dünyayı kendi malı bellemesidir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ve korkuya iyi gelir aşk. Unutmaya ve ölüme iyi gelir ve geçiciliğe. Ve zamana ve mekana. Kı­sa olan her şey, aşkın eksikliğinde uzar, aşka duyulan öz­lemde mekanın hiçbir rolü yoktur. Dar olan nihayet genişler. Buna rağmen: Sınırlıdır. Ve hiçbir zaman ebedi değildir. Ya­tağının yanındaki komodinin üzerindeki vazo boştur.
Kimi günler ansızın bir zamanlar gerçekten yaşamış oldu­ğunu bilirsin. Gerçi hiçbir şey anımsamıyorsundur, ama içindedir bu aşk. Orada öylece durur ve sana gülümser, artık bir bedenin olmamasına karşın onun tamamıyla bedensel ol­duğunu hala bilirsin.
Reklam
Yirmi yaşındaydım. Kimse bana yaşamın en güzel çağı budur demesin. Her şey genç bir adamın yıkımına neden olabilir: Aşk, fikirler, ailesini yitirmesi, önemli şahsiyetler arasına kabûl edilmesi. Dünyadaki yerini öğrenmesi kolay olmaz.
Kendini incitiyorsun ruhum, kendini incitiyorsun! Böyle giderse kendini onurlandırma vaktin geçmiş olacak, zira bir insanın sadece bir yaşamı vardır ve senin için kapı kapanmış olacak; kedine hürmet etmiyorsun, aksine esenliğini başkalarının ruhunda arıyorsun.
Kim derdi ki, bir zamanlar tüm dünyamız olan ana babamız bir gün, işin sonuna geldiğimizde bizi böylesine ortada bırakacak?
Ama ümit yaşlı insanların harcı değildir. Genç insanlar bunu anlamaz. Ümit etmediğimizde bize öf­kelenir, bizi kendimizi bırakmakla itham ederler, bize ümit aşılamaya çalışırlar. Yaşamamıza neden olan ümitlerin bize neye mal olduğunu ve her şeyin neredeyse bittiği şu günleri ne pahasına yaşadığımızı bilmezler. Her bir ümit ölmemizi engeller, silinip gitmemizi geciktirir, bize ağrılar verir.
Kırk ile elli yaşları arasındaki insan, kari­yer yapmış olsun ya da olmasın genellikle anıları olmayan insandır. Eşini sevmiş olduğu zamanları anımsamıyordur. Ne uzun bir kışın ardından duyulan sararmış otların kokusu hatırındadır ne de kendi çocukluğu. Yine de her şeyi başka­larından daha iyi bilir ve çocuklarına, zaten kulak asmaya­ cakları nasihatler verir. Eşinin işini de bu yaşlar arasında bi­tirir. Kadınlar kocalarını yapmadıkları yüzünden sürekli azarlar, kocalar da karılarını aslında yapmamaları gerektiği halde yaptıklarıyla itham eder. Kırk ile elli yaş arası böyledir işte. Bu yaşlarda çoğu kişinin boşanmaya bile vakti yoktur.
Reklam
Katı görünmeye çalışan insanlar, bana açıl­dılar mı, düpedüz ürküye kapılırım. Onların zırhlarını yırtmı­şım, yaralamışım gibi bir duygu. Üstelik artık hiçbir şey aynı olmayacak aramızda; yeni bir dostluğu yüklenemeyecek kadar da yorgunum (evet dostluk yüklenilir, hem de ölesiye). Katılar; bükülemediklerinden kırılıyorlar.
Yaşama açlığı, gördüğüm bütün çocuklarda "had safhada". "Bundan sonra nereye gideceğiz?" ya da biraz büyüdükten sonra "Bundan sonra ne yapacağız? Yarın arkadaşımın doğum günü var, iyi ama ya öbür gün?" "Bu kitap bitince hangisini okuyacağız?" sorulan bitmiyor. Yaşadığı anı bilerek, tadına vararak yaşayan bir çocuk ya da bir genç göremiyorum ortalıkta. Acaba bu duygu bir güven­sizlik, yarına, bir an sonraya güvenememe duygusundan mı doğuyor, yoksa o anı, o yarını, o kitabı hep elde-bir sayma doy­gunluğundan mı?
Geçmişini düşünüp ağlayacak vakti yoktur onun. iyi ki. Çünkü baştan başlasa, bir kerecik ağlasa, bir daha sonu gelmez gözyaşlarının. Dünyada rahatça bu kadar gözyaşı dökebileceği bir yer de yoktur üstelik.
Koltuğa kuruldum, Lunapark'ta dönme dolabın yükselme­ sini bekleyen bir çocuk neşesiyle tetikteyim. Ancak çocukların anlayabileceği bir duygu bu: - Neden korkuyorsun? - Biraz sonra korkmaktan.
“…belki de ancak şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, büyük ve fevkalade şeyler yaratabilir."
1.060 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.