Meleklerin emri ve azizlerin çağrısıyla Baruch de Spinoza’yı cemaatimizden uzaklaştırıyoruz; ona beddualar ediyor ve onu lanetliyoruz. Yüce Tanrının inayeti ve kutlu cemaatin oluruyla, kutsal Kitap Tevrat’ın 613 ayetinde yazdığı gibi biz de onu, Joshua’nın Jericho’yu, Elisa’nın yoldan çıkmış gençleri Şeriat Kitabına uygun bir şekilde uzaklaştırıp cezalandırdıkları gibi aforoz ediyoruz. Bu insan gece gündüz; uyurken ve uyanıkken, giderken ve gelirken lanetlensin istiyoruz; yüce Tanrı ona hiçbir zaman merhamet göstermesin ve onu bütün öfkesiyle ve şiddetiyle lanetlesin; Kutsal Kitap’ta yazıldığı gibi Tanrının bütün belaları onun üstüne olsun. Yüce Tanrı onun adını gök kubbenin altında tümden silsin; yüce Tanrı ona Şeriatın Kitabında yazdığı gibi verebilecek en büyük belaları versin ve onu İsrailli kavimlerden tamamen uzak tutsun. Ve bugün siz Tanrıya biat ve şükredenler, hepiniz kutlanın. Sakın ha, herhangi biriniz onunla sözlü veya yazılı bağlantı kurmasın! Sakın ha, herhangi biriniz ona en küçük bir iyilikte bulunmasın; sakın ha, onunla aynı çatı altında oturmaya devam etmesin; herhangi biri ona dört adım kadar yaklaşmasın; herhangi biri ona bir şekilde ait olan herhangi bir yazıyı okumasın!”
Özgür olduğumuz sürece ölümden daha az düşündüğümüz hiç bir şey yoktur ve bilgeliğimiz ölüm üzerine değil, yaşam üzerine derin bir düşünüştür. Üstelik, her ne olursa olsun yaşamımızı sürdürmek zorunda olduğumuz için, iyi bir yaşamın ne olduğu konusunda da belirli kurallar oluşturmamız gerekir. Spinoza bu kuralları şöyle sıralar :
1. Çokluğun kavrayışına hitap etmek ve amacımıza ulaşmamıza mani olmayacak her ne varsa onu yapmak.
2. Sağlığı korumaya elverdiği kadarıyla hazların tadına varmak.
3. Hayatı ve sağlığı sürdürmeye elverecek ölçüde para ve mülk edinmeye çalışmak.
Böylesine bir felsefe ve bu felsefeye adanmış bir yaşam karşısında hayranlık duymamak, Spinozist ifadeyle tüm bunlar karşısında zihnimizin sallantıda kalmaması yani şaşkınlık duymaması mümkün mü?
"İnsan insanın tanrısıdır."
Spinoza, felsefesi ve yaşamıyla düşünce tarihinin en önemli ve en kritik eşiklerinden birisi olmuştur. Zira o, dışlanma pahasına, Tanrı'ya dair genel kavrayışı köklü biçimde eleştirmiş ve Tanrı'yı zorunluluk gereği yer kaplayan bir töz olarak kavramıştır. Onun engin düşünce dünyası Marx, Nietzsche, Kant, Hegel, Goethe, Einstein ve daha pek çok kişiye ilham vermiştir.
Kendi krizini yaratan, çabuklaştıran, kendi kendisini yıkan ve böylece kendisini özgürce ve özüne en yakın biçimde yeniden inşa eden; kendisini sınırlayan her şeyi -yazgısını, bedenini, arzularını, ötekilerin varlığını, içine doğduğu tüm belirlenimleri- kabul ederek, hatta yücelterek aşan bir felsefeyi ve bu felsefenin neredeyse bire bir izdüşümü olan bir yaşam öyküsünü anlamaya niyetlendiğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.
Şeylerin görünüşlerini değil, onları kendileri kılan şeyleri kovalayan; ötekileri kucaklayan, onların varlığından hoşnutluk duyan, incelikli, uyumlu, tutarlı ve sarsılmaz bir düşünce sistematiği ile tanışmaya hazır mısınız?
*Arka kapak yazısıdır. Kitabı tanıtmak amacıyla inceleme niteliğinde paylaşılmıştır.
Sevgi ne kadar yetkinlik barındırıyorsa, Nefret ve Tiksinti de o kadar yetkinsizlik barındırır. Çünkü sevgi daima gelişme, güçlenme ve artışa yol açar.