Birleşik Krallıkta Romantizm akımının kurucularından biri kabul edilen Coleridge'in denizle adeta özdeşleşmiş gözleri çakmak çakmak yanan ihtiyar denizciyi anlattığı uzun şiiri; Oğuz Baykara'nın çevirisi, Everest yayınlarının nefis kapak tasarımı ve baskısıyla elime geçer geçmez okuma sıramda en önlere aldığım bir kitap oldu. Eserin bir diğer çevirisini ise Alper Çeker 1996 yılında yapmıştı ama daha önce başka bir çevirisini okuyup beğendiğimden bu yıl çıkan Oğuz Baykara çevirisini tercih ettim. Bu yıl için de belki son şiir okumam olacağından, şiirde kapanış kitabım diyebilirim.
Halk öykülerinden, kaşiflerin deniz maceralarından beslenen bu uzun şiir, 143 kıta uzunluğunda okuması oldukça keyifli bir şiirdir. Baskıda şirilerin ana dilinden metinlerine de yer verilmiştir. Sayfalarda bulunan gravür çizimler şiirlerin büyülü atmosferini daha da güçlendirmiş.
Doğanın güçleri karşısında korkuya kapılan ve bunların arkasında gizemli sebepler arayan insanın; doğa olaylarına anlam yükleme çabasının da örneklerini bulabiliriz bu şiirde. Zira fırtınaların tanrıların gazabı için geldiği, denizin öfkelenip sakinleşebileceği bu gizemli dünyada insan son derece güçsüzdür zira hem gerçek dünyayla hem de onun perdesinin arkasında tasavvur ettiği gizemli, büyülü dünyayla sürekli bir mücadele halindedir. Bu nedenle bu kadim insanın dünyasında gerçek çoğu defa düşlemle iç içedir.
Bu kitap, aslında bir bakıma Coleridge ve Baykara'nın diyerek basılabilirdi, zira çevirmen şiirde özgün atmosferi korumak için oldukça emek harcamış.
Bu akımın bir diğer şairi için: William Wordsworth okunabilir.