İngiliz hukuku, eski Alman özgürlüğünün çoğuna, orta çağlardan sonrada sahip olan; 17. yüzyılın iki devrimi sırasında, henüz başlarken bastırıldığı için, polis devletini yaşamamış olan ve medeni hakların ikiyüzyıllık kesintisiz gelişimi ile en yüksek noktasına varan bir tarihe sahiptir. Fransız hukuku, feodalizmi ve mutlakiyetin keyfi polis kuvvetlerini tamamen tasfiye ettikten sonra, yeni kurulan modem toplumun iktisadi gereksinmelerini, Napoleon tarafından ilan edilen klasik hukukun adli ve hukuki kurallarının diliyle ifade eden büyük devrime dayanmaktadır. Bunlarla karşılaştırıldığında, bizim Alman hukukumuzun tarihsel temeli nedir? Daha çok dışardan zorlanan ve hala da tamamlanmış olmaktan çok uzak olan, ortaçağların yüzyıllar süren, pasif yok olma sürecinden; hala yeni bir vücut arayan feodal junkerin ve lonca zanaatçısının hayaletlerinin dolaştığı iktisadi bakımda geri bir toplumdan; 1848'de prensliklerin çarpıtılmış adaletinin ortadan kaldırılmasına karşın, hala her gün, keyfi polis despotluğundan darbe üstüne darbe yiyen bir hukuk sisteminden başka bir şey değildir bu temel.
Tüm büyük eylemlerin, tüm büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır. Büyük yapıtlar çoğu kez bir sokağın dönemecinde ya da bir lokantanın kapısında doğar. Uyumsuzlukta da böyle. Özellikle uyumsuz dünya soyluluğunu bu zavallı doğuştan alır. Kimi durumlarda neler düşündüğü konusunda bir soruya kişinin "hiç" yanıtını vermesi bir yapmacık olabilir. Sevilen yaratıklar bunu iyi bilirler. Ama bu yanıt içtense, boşluğun çok şeyler anlattığı, günlük devinimler zincirinin koptuğu, yüreğin kendisini yeniden düğümleyecek halkayı arayıp da bir türlü bulamadığı şu garip tinsel durumu belirtiyorsa, o zaman uyumsuzluğun ilk belirtisi gibidir
Kader düzelebilir ve yetingenlik ondan çok şey talep etmez; fakat ahmak her zaman ahmaktır ve ruhsuz bir hödük sonsuza dek ruhsuz bir hödük olarak kalır, isterse cennette çevresini huriler sarsın. "En büyük mutluluk kişiliktir."