Sevilen, güzel bir eser.
Bu, yazara teessüf içerecek bir yazı olacak. Ve yazarın ne denli büyük bir sırtlan olduğunu da anlatmaya uğraşacak.
Elimizde konuşmaya değer gördüğüm, üç erkek karakterimiz var. Bunlardan yalnız ikisi gerçek erkekler: İlki Hayrullah: erenlerden, baba, kalender. ikincisi İhsan: çelikten irade, beyhude çabaların delemeyeceği bir zırh. Bide de Kamran var: işte Kamran, hırbonun biri.
Feride, bir erkek tarafından idealize edilmiş bir karakter. Yazar kadınını mükemmelleştirmek adına meziyetlerle donatmış durumda. Sahip olduğu insani ve kadınsı meziyetlerden daha önemli olmak üzere özgür tabiatlı.
Çalıkuşu yani, seversin ama tutabilir misin?
Süreçte Yazar Feride yi resmen bu Kamran denen hıyar ağasına peşkeş çekiyor.
Tabi ağanın eli tutulmuyor, hıyar ağası, hıyarlığını yapıyor. Feride affeder mi? Affetmiyor.
Bu tavır karşısında, Yazar Feride ye türlü çile hak görüyor. Çalıkuşunun özgür tabiatını elinden almak adına, elinden geleni ardına koymuyor.
Burada biraz insaf edip, yada sadece hayatta tutmak için, bir iki gerçek erkek tayin ediyor.
Ama ne çare? Olan oldu, artık özgür tabiatın yerinde yeller esiyor.
Hazır özgür tabiatta yokken. Tutup Feride yi tekrar Kamran denen kâmile peşkeş çekiyor.
Sonuçta, Yazar kadın tabiatında muvaffak oluyor, eyvallah. Ancak erkek tabiatında bunu söyleyemiyorum. Her ne kadar, gerçek erkek kavramlarına aşinalığı olsa da, günün sonunda yaptığı seçim ile kendi "erkek tabiatı"nı gösteriyor.
Yazar ın kapısına bıçak ile dayanıp, "haraç mezat kuruldu, yok mu arttıran!" diye bağırasım geliyor.