Kitap, beğenilme ve sevilme ihtiyacımızdan ötürü herkese sunduğumuz sanal gerçekliğimizin aslında nasıl yalanlardan ve dolanlardan ibaret olduğuna dair güzel bir örnek olmuş. Kitabın anlamsal boyutunu hoş bulsamda ne yazık ki Sunshine'i hiç sevmedim, sevemedim. Uydurma karakteri ne kadar sahteyse kendi karakteri de o kadar sevimsiz ve duyarsızdı. Hatta narsist olma ihtimali de yüksek zira eşine, ablasına ve etrafındaki herkese yaptıklarından ötürü bir kere bile pişmanlık duymadı.
Hele kitabın sonunun ucunun açıklığının sonunun olmaması, tam saç baş yolmalık.
Ben sonuç insanıyım, herşeyi muallakta kalmış bir kitap en büyük işkencelerden biridir benim için. Bundan da ötürüdür ki kitabı hiç sevmedim, sevemedim.
Yazarın çarpık serisinini okumuş ve çokta beğenmemiş biri olaraktan neden ısrarla hala kitaplarını okumaya devam ediyorum gerçekten hiçbir fikrim yok. Popüler kültürün koyunu olmuşum, takılmışım peşine ısrarla gidiyorum....
Kitap adeta çarpık serisindeki hikayelerin güncellenmiş, sadeleştirilmiş ve kadın karakterine daha saygılı yaklaşılmış bir hali olmuş.
Ben artıkın bu kurguya ve döngüye doydum. Yeterin gari, daha da almayayım alana da mani olmayayım.
Yalnız şu da büyük bir gerçek ki kadının kaleminin akıcılığı efsane. Hikayeyi sevsende sevmesen de bi bakıyosun ki kitap okunmuş ve bitmiş bile. Bu başarısı için kendisine saygılar şelale....
Yazarı bir daha okuma diyorum kendime ama bunu başarabilecek miyim çokta emim değilim. Şişirilen yorumlara ve başarılı pr çalışmalarına hemen kanıp, atlayıveriyorum.:)))
Son olarak hislerime tercüman olan #goodreads te ki bir değerlendirmeyle sizleri başbaşa bırakıyorum.
"the only wrath i'm feeling is my own after reading this." :))
Debbie Macomber in çiçek sokağı serisinin Koredeki bir kitapçıya uyarlanmış hali değil mi ya...
Hayata kırılmış yada hayat tarafından kırılmış ruhların kadersel ağlar sayesinde biraraya getirilip, birbirlerine nefes olmaya çalışmaları ve bu sırada da birden hayatının anlamını çözmeleri ve hopp sevgi pıtıcıkları, kalpler falan filan.......
Kitap o kadar sakin, huzurlu, durgun ve aksiyonsuzdu ki içimi afakanlar bastı. En azından raftan başımıza üç kitap düşseydi iyidi ama yok o bile yok....
Ben beğenmedim hatta hiç beğenmedim. Ondan ötürü de yer yer atlaya, zıplaya, hoplaya yer yer de düşe kalka okudum da bitirdim ve kurtuldum, şükür....
"Kim jüri görevine çağrılmaktan korkar biliyormusun?
İyi okurlar.
Ne kadar çok okursan yargılaman o kadar zorlaşır." demişti.
Sonra somurtarak eklemişti:
Tabii murdar zırvalar okumuyorsan.
Kitap okumak tehlikeli bir şeydir Justine.
İçinde hiç anlamayacağını düşündüğün şeyler için bir yer olduğunu anlayabilirsin.
Ya da daha kötüsü hiç anlamak istemediğin şeyler için.
Felsefede Buridan'ın Eşeği diye eski bir paradoks vardır.
Karşısında aynı derecede çekici -ve bu yüzden aralarında seçim yapamadığı- iki saman yığını gördüğünde eşek açlıktan ölür.