SOFALAR seninle serin,
Odalar seninle ferah
Günüm neşeyle uzun
Yatağında kalktığım sabah
Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Saadet bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Abdülhak Şinasi Hisar
Biz bugün kudemâdan bahsederken, kolaylık olsun diye "divan edebiyatı" diyoruz. Bu, uydurma bir tâbirdir. Onlar kendilerine sadece şair; kullandıkları aruz'a, vezin ve şiir kitaplarına da, manzumelerini malûm teşrifatla sıraya koyarak, "dîvân" derlerdi. Kudemâdan sonrakiler "dîvân" tertibinden vazgeçtilerse de, yine aruz vezniyle yazdıkları şiirleri, divan şiirinin tabiî bir devamı ve maba'dıdır. Yüzlerce senelerden beridir, beş, beş buçuk asır, bizim klasik zevkimiz devam ettiği müddetçe yazılmış bütün bu mısralar, denilebilir ki bütün divan şiiri, harici zevâidinden tecrît edildiği takdirde, yalnız öz mısralardan ibaret birer mısra ve beyit müntahabâtı olmak sevdasındadır. Şairlerin de asıl şair oldukları zamanlarda yazdıklarıyla böyle birer antoloji meydana gelmiş olur.
Bu küçük kitapta, yalnız aşka ve onun akrabası hislere dair ve yalnız aruz vezniyle yazılmış olan mısralar var. Dilimizin, ebediyet için söylenmiş olduklarına inandığımız bu mısralarını vezinleri dolayısıyla, bir nevi veda gibi telâkki edemeyiz. Bu mısralar, modası geçmiş bazı kelimelerine rağmen, Türkçemizin ebedî hayatıyla beraberdirler. Zaten bütün bu zamanlar şairleri de, tekmîl manzumelerle dolu unutulmuş sahifeler arasında bir tek mısraları canlı kalabilmişse kendilerini bahtiyar sayıyor, bunu biliyor ve söylüyorlardı: "Eğer maksud eserse mısra-ı berceste kâfidir!"