Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm'ın sadâsı olacaktır.
Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır.
Ümmü Seleme’nin(r .a.) naklettiğine göre, Resûlullah(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Birinizin başına bir musibet geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz. Ey Allah’ım! Musibetimin ecrini senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir .’ desin.”
{ Ebû Dâvûd, Cenâiz, 17-18; Müslim, Cenâiz, 3 }
Suriye'liler, Afganlar sınır dışı edilsin diye avaz avaz bağıran tayfa, niye Yahudiler için aynı şeyi söyleyemiyor?
Sahiplerine minnet duygusu var bunların...
Evet sevgili üstadım, biz, Allah'tan, Kur'ândan, Habîb-i Zîşan'dan ve Risale-i Nurdan ve Kur'ân dellâlı siz sevgili üstadımızdan ebediyen râzıyız. Ve intisabımızdan hiçbir cihetle pişmanlığımız yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah'ı ve rızâsını istiyoruz.
Asâ-yı Mûsa
"Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır."
rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli, en halâvetli, en latif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i vâlide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakikattır.
Hatırlayalım; Mahmut Derviş "Bir şiir, ne kadar güçlü olursa olsun, aslâ bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotun düşüncelerini etkileyebilir" demişti.
Kâtilleri ikiye ayırıyordum: Aktif kâtiller, pasif kâtiller. Görmesi gerekirken görmeyen, işitmesi gerekirken işitmeyen- ler de bir tür kâtil değil miydi? Vicdanının kanayan yarasını gidermek amacıyla, kalbinin gözünü ve ku- lağını açarak, mazlumlara derman üretmesi gerekir- ken, onu kalın perdeler altına gizleyenler de kâtil değil miydi?