Siyasette en dengesiz yapı üç ayaklı olandır. Bu zaten başlı başına kötü; bilime büyük ölçüde sırt çeviren feodal ticaret kültürünün yol açtığı sorunlar da cabası.
İnsan yalnızca içgüdüleriyle besin-güvenlik-özgürlük elde edemez... Hayvan bilinci yaşanan ânın ötesine geçemediği gibi, kurbanlarının soyunun tükenebileceğini de düşünmez... Hayvan yok eder, üretmez... Hayvani zevkler duyumsal düzeylerin civarında kalır ve algısal olandan kaçınır... Yaşadığı evreni görmek isteyen insan olayları oturtacağı bir ağa ihtiyaç duyar... Bilincin nereye odaklanacağını seçmek; insanın ağını biçimlendiren budur... Hücresel gereksinimlerin en derin şekilde farkında olmanın etkilediği sinir-kan akışı, bedensel bütünlüğü getirir... Her şey/hücreler/varlıklar geçicidir... İçindeki akışın kalıcı olması için uğraş...
Neresinden başlasam, neyini anlatsam, neresinden baksam bu kitaba bilemiyorum. Kitabın kapağını kapattığımda onu göğsüme koydum ve ranzanın tavanına diktim gözlerimi. Bu nasıl bir hikayeydi böyle. Ülkü! Kimdi bu kız? Yüzü tüm serüven boyunca sayfaların içinden bana bakıyordu sanki ama ben bu yüzü nasıl göremiyordum? Hayali bir karakter miydi şimdi
İlk Kemal Tahir kitabım. Diline ve dünyasına yabancı olsam da büyük bir ilgi ile okudum Kurt Kanunu'nu. Ve bitirdiğimde bir süre düşünmelere dalmaktan kendimi alamadım.
İzmir suikastı girişiminin konu edinildiği eserde ittihatçı sivil ve paşaların içine düştükleri ikilikler ve davadan kopuşlar çok çarpıcı tespitlerle ele alınıyor. Aynı yollarda yürümüş politikacılar, gün gelip de birbirlerine diş göstermeye başladığında yere düşeni yok etmekten çekinmiyorlar. Osmanlı bitmiş, halife gitmiş ve insanlar -politikacılar- güç kavgası içine düşmüş. Kendi grupları içinde liderlik yarışına soyunan kurtlar, eninde sonunda birbirlerinin canına kıymayı başarmış.
Tarihi bir konu üzerinden, özenle yaratılmış karakterler ile insanın yalnız kaldığında mutlu olduğunu hissedebilmesi için almak zorunda olduğu kararlar... Ne hassas bir iş!
Kurt KanunuKemal Tahir · İthaki Yayınları · 20184,485 okunma
Kızıl, Viyana'da genç bir tıp öğrencisinin yetişkinliğe geçiş ve yeni bir ortama uyum sağlama mücadelesine ortak ediyor okuyucusunu. Bertold Berger adındaki bu genç, içinde bulunduğu yalnızlık duygusuna karşı çaresizken, ihtiyaç içinde olan kızıl saçlı bir çocuğun hayatını değiştirerek umut buluyor.
Berger üniversite eğitimi için geldiği
Anadolu'da İslam'ın koruyucusu olarak sağlığına dua edilen halife, bir Avrupa kültürü hayranıydı. Alaturka müziğin rhua kasvet verdiğini, alafranga müziğin ise insanı neşelendirdiğini söylerdi.