Yavuz Bahadıroğlu; yazar, tarihçi, gazeteci, radyo programcısıdır. Gerçek adı Niyazi Birinci'dir. Veysel Akpınar, Şeref Baysal, Bahadır Alp, Nurcan Sevinç müstear isimleri altında da yazıları vardır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
1971′de İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Gazeteciliğini muhabir ve röportajcı olarak sürdürürken, çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı, hikaye yayınlandı. Aynı dönemde bir gazetede Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle iki köşe yazısı yazdı.
Asıl çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı "Sunguroğlu" ve ardından yazdığı "Buhara Yanıyor" romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı'nın çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın romanı vardır, bunlardan biri "Biz Osmanlıyız".
Yavuz Bahadıroğlu; roman, çocuk kitapları, hikaye, araştırma, oyunlar, film yapılmış senaryolar ve fikri eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı.
Tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden yazarın cenazesi Eyüp Sultan Camisi'ndeki hazireye defnedildi.
İlkokula başladığım günlerde, buna benzer bir soruyu, baş öğretmen Hikmet Bey sormuştu: "En çok kimi seviyorsun?" Aileden gelen bir refleksle, "Allah'ı" deyince, başöğretmenimin yüzü düşmüş, kaşları çatılmış, "Seninle işimiz var" demişti. "Koca başöğretmenin benim gibi küçücük bir çocukla ne işi olabilir" diye içlenip sahile inmiş, koca taşların arkasına saklanarak ağlamıştım. Envaiçeşit saçmalıklarla hem bizi hem anamızı ağlattınız be Kemalistler!.. Canımıza tak etti artık!
Hz Süleyman, bir karıncanın bir yılda kaç buğday tükettiğini merak edip sorar. bir buğday tanesi cevabını alınca bunu denemeye karar verir ve bir karıncayı bir buğday tanesiyle birlikte bir kutuya hapseder. aradan geçen koca bir yıldan sonra kutuyu araladığında karıncanın hâlâ yaşadığını ve buğdayın sadece yarısını yenmiş olduğunu görür. hak vergisi olan lisan kabiliyetiyle ve taacüple sorar karıncaya: "sen ki bir yılda bir buğday tanesi yemezmiydin? Neden sadece yarısını yedin? Karınca Hak Teâlâ' nın izniyle dile gelip, o ibretlik dersi salıklar kudretli Nebiye: " Rızkımı Allah verirken elbet bir buğday yerim. ama sen verince, beni bir yıl içinde unutabileceğin endişesiyle, iktisat ettim.sen beni unutursun ey Süleyman ama Allah unutmaz. Yaratıcı yarattığı hiçbir şeyi unutmaz...)
1453'te gerçekleşen tarihi olayın sürükleyici ve bilgilendirici bir anlatımıdır. Kitap, sadece fetih olayına odaklanmak yerine, Fatih Sultan Mehmet'in çocukluğundan başlayarak Osmanlı'nın o dönemdeki siyasi ve sosyal durumunu da ele alıyor.
Kitabın Güçlü Yanları
Akıcı ve sürükleyici üslup
Kapsamlı ve detaylı bilgi
Tarihi karakterlerin canlı tasviri
Kitabın Zayıf Yanları
Bazı bölümlerde fazla detaya girilmesi
Tuhaf Çocuk
Hikayenin kahramanı çocuk, doğduğunda ilk kez, ağlaması gerekirken o gülmüş, bu yüzden de annesi onun adını "Tuhaf Çocuk" koymuş.
Yazar da tarih, kırsal kesim, din, etik ahlaki değer gibi konuları bu çocuğun üzerinden vermeye çalışıyor.
🔹
Aslına bakarsanız, hikaye okuyucuyu hiç sıkmıyor. Ama nedense bana hikayede çocuğun, aslanlarla kapışması, aslanı hançerlemesi; onları öldürmesi gibi şiddet içerikli olayların yer alması; bana hikayenin çocuk gelişimine pek uygun olmadığı kanaatini getirdi.
Dolayısıyla bunun için; ilk işim hikayenin, kitap kapağına bakıp, pedagog onaylı olup olmadığını kontrol etmek oldu. Maalesef değildi.
O yüzden, bu hikayeyi çocuklardan ziyade yetişkinler okumasının daha uygun olacağını düşünüyorum.
๑ ◕‿◕ ๑
İncelemeye kitapta geçen şu alıntıyla başlamak istiyorum:
"Muazzam zaferlerle gözlerimiz kamaşmış olmalı ki, bir zafer tarihi inşa eden insanları göremez olduk...(#104262311)" Bu sözün doğruluğunu kitabı okuduktan sonra gerçekten anlıyorsunuz. O büyük zaferlerin ardında padişahları yüreklendiren, padişahlara