1988 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesinde dünyaya geldi. Liseyi bitirdikten sonra Şam’da Arapça öğrenimi gördü. 2010 yılında gazetecilik yapmaya başladı. Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu ve Afrika’da birçok ülkede savaş muhabiri olarak çalıştı. Edebiyata küçük yaşta ilgi duymaya başladı. Gazetecilik mesleğinin yanı sıra edebi metinler de kaleme aldı. Yazı ve hikayeleri muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Yaşlı adam baxışları ilə oturduğum divanın altına tez girmək üçün betonun üstündə qaçan hörümçəyi izləyirdi. Birdən gözlərini
hörümçəkdən çəkib gözlərimə baxaraq:
"Yaxşı, səndən bir şey so-ruşum", - dedi.
De görüm, yalnız cümə günləri uçmayan qus hansıdır?
Sualın mənasını anlamaqda çətinlik çəkdim. Çaşqın halda Obdüssəlama baxdım. Bığaltı gülürdü. Cümə günü uçmayan quş varmi?
Bir müddət düşündüm. Tapmaca kimi bir șey ola bilərdimi?
Nə qədər beynimi işlətsəm də, ortaya bir șey çıxmadı. Yaşlı adam
nəfəsini tutmuş halda, ciddiyyətlə gözlərimin içinə baxırdı. Axırda
təslim olub: "Təəssüf ki, bilmirəm", - dedim
Neca bilmirsən?
Bizim kəndin uşaqlarından belə soruşsan,
deyərlər.
Yaxşı, onun, cavabı demədin axı. Hansı quş cüma günləri uçmur ki?
Cümə axşamı günü ölən sərçə.
Qəhqəhə ilə elə güldü ki, üzündəki təmizlik çəkilib getdi, Qocalıqdan büizüşmüş dodaqları bir timsahın ağzı kimi agıldı.
Sayfa 40 - SAMET DOĞA" CÜMƏ GÜNÜ UÇMAYAN QUŞKitabı okudu
Şu yaşadıklarımız, bu çılgın adamların devrim çabası unutulup gidecekti şüphesiz. Tarih kitaplarında bu küçük ayrıntılar anlatılmayacaktı, belki savaşın sonuçları veya orta Doğu’ya etkisi işlenip geçilecekti. Şu kadar insan öldü, şu kadarı sakat kaldı ve şu kadarı da ülkesini terk etti. Ebu Ali’nin küçük dünyasını ve büyük mücadelesini kimseler bilmeyecekti.
Yaşadığımız her ânın hafızamızda o ilk saniyelerdeki gibi canlı kaldığını düşünsenize. Ne fena, unutmak ne büyük nimet!
"Böyle zamanlarda her şeyi unutup gülmeye başlamak tuhaf, fakat olması gereken bu: Çiçek solar, güneş batar, yağmur ıslatır, süt ekşir, insan unutur."
Samet Doğan
Unutalım sevgili okur. Neyi unutmak istiyorsak üstelik, geride bırakalım ve gülümseyelim bugün. İstersek her şey mümkün. Var olun.
🤩😍
Yaşadığımız her ânın hafızamızda o ilk saniyelerdeki gibi canlı kaldığını düşünsenize. Ne fena, unutmak ne büyük nimet! Samet Doğan'ın aynı kitabında geçer: "Böyle zamanlarda her şeyi unutup gülmeye başlamak tuhaf, fakat olması gereken bu: Çiçek solar, güneş batar, yağmur ıslatır, süt ekşir, insan unutur." Unutalım sevgili okur.
İnceleme yazmayı pek düşünmüyordum, okumak istediğim eserlerin incelemelerini de okumam çünkü bir esere başlarken olumlu ya da olumsuz bir önyargıyla değilde, kendi zihin berraklığımla objektif olarak başlamak isterim. Ama bu eser hakkında bir şeyler yazmak içimden geldi. Kitap, Suriye’de halkın Esed rejimine başkaldırmasını, özgürlükleri için her şeyi göze alan mücahidleri, savaşın en acımasız yanlarını ve o anlara kendi bizzat tanık olan gazeteci yazarın gözünden aktarılıyor. Dili çok akıcı, olay örgüsü çok iyi işlenmiş. Beni en etkileyen yanlarından biri de hayatı, hayalleri, aşkları, umutları yok olan,bombalar arasında ölümü ensesinde hissederek yaşayan, çocukları gözleri önünde ölüme yürüyen anneleri, kamplarda yaşama tutunmaya çalışan insanları, yazarın kendi gözünden yaşadıklarını aktarması oldu. Rejimin baskısı, saldırıları yetmiyormuş gibi Suriye topraklarında etkisini göstermeye başlayan İŞİD militanlarına da karşı dik duran gözü kara mücahidlere, davalarına sahip çıkışlarına,
Allah’a olan teslimiyetlerine hayran olmamak elde değil. Bir toplumun genelini yargılamayı doğru bulmamakla beraber ülkemizdeki bazı tepkilere istinaden, savaş uzaktan görüldüğü kadar kolay değil, bu kitaptan sonra daha da iyi anladım.
İnsan yaşamadığı acıyı anlayamaz.
Dünyada yaşanan bütün acıların ahirette karşılığının olduğunu bilmenin ümidi ve bir
nebze de olsa teskiniyle iyi okumalar dilerim.
"Əger kimse məndən: "Doğru yola yanlış adamla çıxmaq daha az risklidir, yoxsa yanlış yola doğru adamla?" - soruşsaydı, mən bele bir ironiyalı cavab vererdim: "Yanlış yola yanlış adamla çıxmaq... Hansı tehlükenin içinde olduğunu anlasan, risk de az olar".
Müharibe bölgesinde hər qarşına çıxana güvenmək olmaz senin üçün her kes yanlişdir, çünki bu yolun özündə yanlışlıq var.
Əger bunu olduğu kimi qebul ede bilsen, hemin şərtlərə görə davranıb sağ qalarsan. Bu, timsahlarla dolu göldən keçməyə
benzeyir: timsahlar oradadır, amma sanki aranızda gizli Sövdəleșme varmış kimi sakitce sizi izleyirlər",
"Cüme günü uçmayan quş" son illerin en dehşetli faciələrinin yașandığı Suriya müharibesinə içəridən ayna tutan bir romandır. Mermi yağışı altındakı insanların hekayətlerini oxuyarken qorxuyla cesaretin, hüznlə sevincin, sevgiyle ayrılığın nece iç-içe yaşandığina șahid olacaqsınız.
Bu kitabı abimin "cuma günü uçmayan kuş nedir biliyor musun diye sorup,soruyu cevapsız bırakması ile bir merak üzerine elime aldım. Kitaptakiler gerçekten yaşanmış da öyle mi yazılmıştır bilemem ama aslında muhalifler ve mücahitlerin, muhacirlerin hep yaşadığı, bizzat içinde oldukları durumlar anlatılıyor kitapta. Bir programa gitmiştik ve Tülay Gökçimen hanım :"neden suriyeli, afganlı dünyanın dört bir yanındaki muhacirlerin, bacılarımızın ve kardeşlerimizin acılarını yazan yok? Yahudilerin acılarını anlatan binlerce film var belki " diyerek bir telkinde bulunmuştu. O zaman mültecileri anlatan bir roman yazmaya karar vermiştim. Muhacirli kardeşlerimizin bombalar altında her gün yaşadıklarını gözler önüne seren bir kitap. Şimdiye kadar muhacirlerin yaşadıklarını anlatan birileri olduğundan haberdar değildim.Kitap ismini içindeki şu olaydan alıyor :bir yaşlı, gazeteciye :cuma günü uçmayan kuş nedir diye soruyor ve ardından cevap veriyor "perşembeden ölen kuştur. Bütün bunları okumakla onları ne kadar anlayabileceğiz bilmiyorum. Bu kitap, onların hayatından sadece bir kesit. Ne bir gazetecinin gidip onları çekmesiyle, ne de onlara yazılan kitaplarla onları anlayamayacağız. Belki en fazla konuşulur ve insanlar hayatına devam ederler. Yüreğimizle hissetmedikçe, yürekten uyanmayınca, "Suriyeliler afganlılar gitsinler ülkelerini savunsunlar, savaşsınlar, ülkelerinde ölsünler" diye onları kovan onlara kindar bakışlar fırlatanlar oldukça cuma günü uçmayan, perşembeden ölen kuşları hiç anlayamayacağız.