12 Haziran 1956'da Montpellier1'de doğan Christophe André, Fransız bir psikiyatrist ve psikoterapisttir. Denizci bir babadan ve öğretmen bir anneden dünyaya gelen Christophe André, Toulouse'da büyüdü. Evli, üç kız babasıdır.
Tıpta doktora tezini 1980'de Toulouse'da, ardından 1982'de psikiyatri tezini savundu. 1992'den 2018'e kadar Paris'teki Sainte-Anne hastanesinde, üniversite hastanesi ruh sağlığı ve tedavi servisi bünyesinde çalıştı. Anksiyete ve depresyon ve özellikle nüksetmeyi önleme tedavisi alanlarında uzmanlaşmıştır.
Christophe André, Fransa'daki davranışsal ve bilişsel terapilerin liderlerinden biridir ve psikoterapide farkındalık meditasyonunun kullanımını ilk başlatanlardan biridir.
Paris-Nanterre Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. Çok sayıda psikoloji kitabının yazarlığının yanısıra, şirketlere danışmanlık yapmış ve konferanslar vermiştir.
2016 yılında Tıbbi Araştırmalar Vakfı'ndan Jean Bernard Ödülü'ne layık görülmüştür.
Kendi gereksinmelerinin diğerlerinkinden daha önemli olduğunu, ayrıcalıkları hak ettiğini düşünmektedir. Diğerlerinin kendisine hayran olmasını, eşşiz olduğunun kabul edilmesini beklemekte ve eleştiriyi kaldıramamaktadır. Aynı şekilde, görünümüne pek, ama pek çok düşkündür,
her zaman formda görünmek ister ve ünlü kişilerle görüşmek
çok hoşuna gider. Başkalarıyla olan ilişkilerinde, kandırmayı, pohpohlamayı, eleştiri ve övmeleri birbiri ardından kullanarak, duygularla oynamayı bilmektedir. Konuştuğu kişi karşısında sesini ustaca ayarlamayı başarıyor. Onun oyuncu bir kişiliğe sahip
olduğu öne sürülebilir. Daha iyi yararlanmak için karşısındaki kişiyi amaçlarına en iyi hizmet edebilecek bir duruma sokabilir. Başkalarında yol açtığı can sıkıcı heyecanlara (korku, aşa-
ğılanma, istek) pek ilgi gösterdiği söylenemez. Bu açıdan kendini başkalarının yerine koyabilme duygusunun gelişmemiş olduğunu düşünebiliriz.
Anlamıyorlar, nazlanıyorum sanıyorlar.
Oysa hiçbir şey istemiyor içim.
Oğuz Atay
Beni anlamıyorlar. Ben, bu kulaklara göre ağız değilim.
Friedrich Nietzsche
Peki ne yapayım ben, bayım? Kalamam buralarda ! İnsanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum.
Stefan Zweig
Yanılmış olmanın acısını anlamıyorlar. Umulmadık bir ânda yanılmış olmanın acısını. Bundaki dayanılmazlığı.
Adalet Ağaoğlu
Ah, insanlar niçin her şeyi anlamıyorlar ?
Peyami Safa
Sorun şu ki, her gün yeni bir yere gittiklerinin farkına varmıyorlar.
Otlakların değiştiğini, mevsimlerin birbirlerine benzemediğini anlamıyorlar. Çünkü yiyecek ve sudan başka bir kaygıları yok.
Paulo Coelho
Susuyorsun ve sabrediyorsun, zira seni anlamıyor.
Stefan Zweig
Madem öyle ben de surat asarım.
Madem insanlar anlamıyorlar
böyle anlatırım ben de onlara.
Kitabı okumuş kadar olayım diyorsanız; sizin için hazırladım buyrun
Hepsini okuduktan sonra çevrenizi şöyle bir değerlendirebilirsiniz :)
Arızalı cihazları alır bir kenara atarsınız
bir işe yaramazlar sadece orada yer kaplarlar
ama arızalı insanları alıp bir kenara atamazsınız
ki atsanız da durmazlar zaten orada.
Hava ne güzel, gün ne güzel, dünya ne güzel,
1k ne güzel der demez
bitiverirler yanı başınızda ve
Kişisel bozukluklar üzerinden, hem toplumsal alanda hem de özel alanda birlikte yaşanılan zor kişiliklerin ele alındığı, yer yer yanlış analizler çoğunlukla isabetli analizlere dolu bir kitap.
Yazar kitapta kişilik bozuklukları kavramını kullanmaktan imtina ederek, bunları ''zor kişilik'' olarak ele almış. Narsist, şizoid, paranoyak, bağımlı kişilikler olarak tek tek ele aldığı kişilik sorunlarını kavramsal olarak zor kişilik olarak niteleme yoluna gitmesi soruna ne denli pozitif ve çözüm odaklı yaklaştığını ortaya koyuyor. Tedavi süreci kadar tedaviyi kendisine uygulaması istenilen hastayı teşvik etme sürecini de rahatlıkla görebilirsiniz kitapta. Örneklerle açıkladığı zor kişilik durumlarını okuyucuya zor yanlarını keşfetmesi noktasında oldukça yarar sağlıyor. Bu noktadan sonra yazarın düşündüğü taktik başlıyor ve okurun kendi yanlarını keşfederek bunun üzerine gitmesi sağlanıyor. Bu anlamda oldukça başarılı ve keyifli bir kitap.
Ancak kitabın eksi yanları da var. Özellikle kişilik özelliklerinden çıkıp ''insanın doğası'' hakkında yapılan sorumlarda çuvallamış yazar. Kişilik sorunlarını atfedeceğim diye genele vurulamayacak tezleri genellemiş. Özellikle kadınlara yönelik ifadeler var.
Bunun dışında zor kişilikleri tanımak, kendinizde bu yanları bulmak ve iletişim yollarını(kendinizle bile) buna göre şekillendirmek adına oldukça faydalı bir kitap.
Fobi, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesidir.Fobi kelimesi, '' Yunanca Phobos'' kelimesinden gelir.
Korkunun tetiklenmesiyle irademizin dışına çıkarız. Korkunun engellenmesi mümkün değildir. Fakat bu tepkilerin şiddetini ayarlayabiliriz. Kişide fobinin ortaya çıkması için büyük bir şoka ihtiyacı yoktur. Küçük travma da yeterlidir. Korkularımız geçmez.Davranışlarımızla, kaçarak ve onları görmeyerek korkularımıza itaat ederiz ve böylece aklımızı etkisi altına alır.
Korkuların üç boyutu vardır: Heyecanla ilgili, psikolojik ve davranışsal. Durumlarla yüz yüze gelerek ve fobik olguların sorgulanmasıyla heyecansal korku tepkisi kaybolur. Korkudan kaynaklanan bu tepkinin merkezi amigdaladır. Amigdala ilk bedensel tepkisini verir. Gündelik davranışlarımız korkumuzu ne kadar çok beslerse güçlenir ve ortaya çıkar. Korku doğamızın bir parçasıdır ve korkuyu ortadan kaldırmak yerine onunla barışık olup seviyesini denetim altında tutabilmek ve faydalı eylemlere dönüştürebilmek daha az yıpratıcı olacaktır.
''Korkunun Psikolojisi'' kitabı sayesinde korkularımı keşfettim. Sebepleri ve nasıl başedeceğim konusunda fikirlerim oldu.