Mahkûmun üzerine ışık vursun diye kafasının üzerine ayna konmuştu. Bu aynaya nice hainlerin, garibanların bedenleri yansımıştı da, hem aynadaki hem de yeryüzündeki mevcudiyetleri yitip gitmişti.
Hani iç dünyamıza dair duygular kendilerini bir şekilde vücutta dışa vururdu ya, içinde bulunduğu durum dışarıya, kahverengi yanaklarındaki solgunluk olarak yansıyordu; ruh hali, güneşin etkisinden daha baskındı.
İnsanlar kendilerini kapana kıstırılmış birer av hayvanı gibi hissediyor olsalar bile, yine içlerinde vahşi hayvanların içgüdülerine benzeyen bir kaçıp kurtulma ümidi barındırıyorlardı.
Öldüğümde çok sevdiğim şu kitabın sayfalarını artık çeviremez olacağım, bu yüzden de ölmeden önce hepsini okumuş olmaya dair nafile bir umut besliyorum.