“Tan vakti,” dedim hayranlıkla. Geç de olsa anlamıştım; bu manzarayı görmemi istemişti. Tan vakti, güneşin doğduğu zamandı. Kara gözleri beni bulduğunda gülümsedi. “Doğma vaktin geldi Güneş.”
Şövalye günlerden bir gün, karlı bir kış sabahına
açmış gözlerini. Koşarak çıkmış dışarı,
kar kapısının tepesine kadar dayanmış!
Zar zor karı eşe eşe çıkmış dışarı, gökyüzüne bakmış,
oysa kar fırtınasından, tipiden başka hiçbir şey göremiyormuş.
Her yer bembeyaz olmuş, kar, güneşi de şövalyenin
kasabasını da rehin almış.
Eskiden karı ne kadar sevdiğini düşünmüş şövalye,
çocukluk günlerinde geceleri kar yağması için yalvarırmış
Allah’ına, oysa ne garipmiş,
şimdi sevdiğini aldığı için kızgınmış kara.
“Aşk nelere kadir,” demiş kendi kendine,
“Bir zamanların duasını şimdinin bedduasına çeviriyor…
Ne garip hisler yaşıyorum ey Allah’ım,
senin beni soktuğun bu aşk sınavı bedenimi aşıyor…”
2019-2020 yılından itibaren düzenli kitap okurum. Bu alışkanlığımın kazanmasında Beyza Alkoç’un yeri büyüktür. Onun kitaplarıyla başlayıp devamını da onun sayesinde getirdim. 3391 KM anlatım dilini ve olayların akışını sevdiğim bir kitap. Filmi çıktığı için basılı halini bu şekilde almak istedim. Yakında filmine de gideceğim. Anlamlı şeyleri tekrar tekrar anlamlandırmak gerekebiliyor.