Bu kitap bir doğumun hikayesi...
Yetişkin ve varsal, ama varsallığı nispetinde duygudan ve amaçtan, yaşam zevkinden yoksun bir insanın yine insanlaşması değil, bedensel ve ruhsal olarak iki kez doğmaya kabil olan ve bir kez bedenen dünyaya geldiğinde ikinci, ruhsal, bilinçsel ve artık mecburi olan ikinci doğuşunu gerçekleştiren bir adamın hikayesi...
Ve bu doğumu gerçekleştiren, kendinden insanı doğurmayı başaran canlının, artık bir kez kendini bulduktan sonra dünyada kaybedecek bir şeyi olmamasının, kendindeki insanı anladıktan sonra her insanı anlamasının ve tüm ayrıştırmalardan sıyrılıp "insanlık ailesi" denilen varoluş zirvesine - her büyük ruhun ulaştığı gibi - ulaşmanın hikayesi.
Sen, Zweig, bu biz mahlukatın ulaşabileceği en yüksek katmana çıkmakla kalmamış, çıkarken orada gördüğün ve isabetli olarak kimliklerini tespit ettiğin yüce ruhlar gibi, başkalarına kılavuzluk etmeye ve oraya ulaşmalarına yardımcı olmaya muktedir olmuşsun!! Sana hayran olmamak, kitaplarını okurken eriyip gitmemek, içimizde şahlanan duygu sellerine kendimizi kaptırmamak mümkün mü?
Sağol, varol. Bir gazozu hakettin. Orada buluştuğumuzda borcumuz olsun, söz!!
Kitapla ve yüce ruhlarla kalın...
Ateş basmış, ter içinde kalmış bir halde, yüreğim çarparak sandalyeden indim. Yaşadığım taşkın heyecanla o kadar allak bullak olmuştum ki, biraz oturma ihtiyacı hissettim.
“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”
Hayır, artık asla o insan olmak istemiyordum,geçmişteki o hatasız,duygusuz,dünyadan kopuk centilmen olmak istemiyordum,suçun ve dehşetin tüm derinliklerine dalacak olsam da artık gerçek yaşamı istiyordum.