Ben kendi halinde, koyu tonların hâkim olduğu biraz dağınık ve küçük bir stüdyo dairede yaşamak isterdim açıkçası. Penceremden yağmuru izlerdim battaniyenin altında. Elimde kahve fincanım olurdu ve koca bir kitaplığım.
"Bana nasıl hissettiğimi sorma. Ben hissetmek denen şeyden kendimi soyutlayalı uzun zaman oldu, Karan. Ama illa bir şey duymak istiyorsan, söyleyeyim. Ben eksik değil de, parçalanmış gibiyim."
Ama bilmediği bir şey vardı; yaralar zamanla kabuk bağlar, kabuğu döker ve yok olurdu ama her rüzgar estiğinde, o yaranın altındaki sızı kendini hatırlatmak istiyormuşçasına dişlerdi etini. Sızım sızım sızlardı.
Acı, acıydı. Yaşanmışlık, yaşanmışlıktı. Otuz yaşına gelmiş, henüz hiçbir şey görmemiş, birçok şeyi tatmamış, kafası rahat insanlar da vardı; on yedi yaşında birçok şey görmüş, olgun bir insandan farksız olan, kafası dolu insanlar da.