Balcıgil, 1950 yıllarının İstanbul'un da bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. Suzan ve Yorgo' nun tertemiz aşklarına tanık olurken, bir taraftan da tahmin edebileceğiniz gibi biri Türk, biri Rum iki ailenin muhteşem dostluklarına tanık oluyoruz.
Kitap, Suzan'ın üniversiteyi bitirip İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'ın yanında asistanlık yapması ile başlıyor.Tüm 1950/55 sürecini Suzan'dan dinliyoruz.
Gün be gün Suzan'ın bizzat şahit olduğu gerçekler 6/7 eylül gecesi yaşanan vahşet... Ve sonrası, üzeri örtülen gerçekler, yitip giden hayatlar...
Gerçeğin romanı...
Hüzünlüdür İstanbul, Eylül 1955'ten beri. Kadim kent yıkımlar tarihinde, 55 Eylül'ünün çok özel bir yeri vardır.
6/7 eylül dönemi ; aslında hiç bitmeyen ve bitmeyecek olan Türkiye gerçeği. Bir arada yaşayamamak, birbirimizi kabul edememek, kin ve nefretin bir ülkeyi, insanlığı ne hale getirdiğinin örneğidir " En Hüzünlü Eylül".
Diğer acı olan şey ise bizim yaşananlardan asla ders almamamız
1978 yılında Maraş’da yüz yirmi, 1980’de Çorum’da elli yedi Alevi yurttaşın ölümüyle sonuçlanan mezhep temelli saldırılar, 1993 yılında Sivas Madımak Oteli’nde otuz üç Alevi aydının yakılması…
Yaşanan olaylarla roman yüreğimde kocaman bir acı bırakarak bitti.
Dönem romanlarını ve tarih sevenlere tavsiyemdir.