Dünya nimetlerine olan aşırı tutkularını, gelip geçici coşkularını, uçarı heveslerini! ezerek son damlasına kadar posasını çıkarıyor; büyük ve yenilmez doğa güçlerinin parmağında oynattığı, zavallı akılları ve yetersiz bilgileriyle onları ufacık birer güneş lekesine döndürüyordu.
Bu hiçlik ıssızlık ve tehlike evreninden geçerek, kendilerine uzayın boşlukları kadar uzak, yabancı ve ölü gibi görünen dünyaya kafa tutan ufacık birer serüvenciydiler.
Tanrı karşısında veya Tanrı fikriyle, umutsuz olarak, kendi olunmak istenmediği veya istendiği zaman günah işlenir. Bu durumda günahkârlık, en üst noktaya aktarılmış güçsüzlük veya meydan okumadır, dolayısıyla günah, umutsuzluğun yoğunlaşmasıdır.
Eğer yaşlı bir insanın umutsuzluğu ile genç bir insanın umutsuzluğu arasında fark varsa bu, ancak ikincil niteliklidir ve tamamen rastlantısaldır.
Genç gelecekten; gelecekteki bir
şimdi gibi umutsuz olur; gelecekte, yüklenmek istemediği ve bunun aracılığıyla kendi olmak istemediği bir şey vardır.. Yaşlı insan geçmişten, geçmiş gibi sürmeyen geçmişteki bir şimdi gibi
umutsuz olur; çünkü umutsuzluğu tam bir unutuşa kadar gitmez. Bu geçmiş olgu belki de pişmanlığının hissedilmesi gerektiği bir şey bile olabilir. Ama pişmanlık olabilmesi için öncelikle
umutsuz olmak ve sonuna kadar verimli bir biçimde umutsuz olmak gerekir ve böylece tinsel yaşam derinliklerden ortaya çıkabilecektir.
Susarak bir kez pişman olunmasına karşın,konuşulduğu için on kez pişman olunduğunu savunan özdeyiş de bu anlamdadır; niçin?
Çünkü maddesel bir olgu olan sözlerimiz bizi sıkıntılara sokabilir ki bu gerçektir. Ama susmak da pek o kadar masum değildir! Hele, tehlikelerin en kötüsü olduğu zaman. Susan insan aslında kendi kendisiyle baş başa olmak zorundadır ve gerçek onu cezalandırarak,
sözlerinin sonuçlarını üstüne yıkarak onun
imdadına yetişmemektedir. Bu anlamda
susmanın bir bedeli yoktur
İnsan ateşli bir hastalığa tutulmuşsa onun sütten tamamen kaçınması gerekir.
Bu, sütün tabiatında çabuk bozulma özelliği olmasından dolayıdır. Bu yüzden bedene baskın gelen ve onu güçlendiren her salgıya sirayet etmesi de sütün özelliklerindendir.
Etler en güçlü besin türüdür. Bu yüzden etle beslenen dört ayaklı yırtıcı hayvanlar ve kuşlar avlanmaları ve kendilerine üstün gelinmesi açısından en güçlü ve en şiddetli hayvanlardır. Fazla et yeme âdeti olan Türkler ve benzeri diğer milletler ile vücutlarında fazla et bulunan kimseler en güçlü bedenlere sahip olup savaş ve çatışmalarda en çok zorluk ve sıkıntı çıkaranlardır. Ancak hazım gücü kuvvetli olan ve hastalığı bulunmayan kimseler hariç eti hazmetmek zor bir şeydir
Açken şiddetli soğukta yürümekten de kaçınmak gerekir. Çünkü soğuk, aç kimseye daha çabuk sirayet eder. Bu da bedenin içinin soğuk olmasından dolayı, dışarıdan gelen soğuğu benzerlik sebebiyle daha çabuk kabul etmesindendir. Tam olarak tokken
yürümeye kalkışmak da böyledir. Çünkü tok kimse sıcaklığını besini hazmetmek için sarf eder. Böylece bedeninin dışındaki sıcaklık azalır ve soğuğu çabuk alır. Öyleyse soğuk havada yürümeye niyet edenin durumu açlık ve tokluk arasında bir şey olmalıdır