“Ben taş devrinde Türk, tunç devrinde Türk, altın devrinde Türk olmak isterdim. Bütün hilkat devirlerinde Türk, devirsiz hayatlarda Türk, hayatsız devirlerse Türk!… Türk doğmak, Türk ölmek! Türk, Türk, Türk!..”
Kaçan âşık bir tarafı tutuşup da telâşından koşmağa başlıyan bir kazazedeyi hatırlatmaz mı? Bu kazazede koştukça ziyade tutuşur, tutuştukça daha ziyade koşar.