aşağıya iki adet sahne bırakıyorum: ikisi de aynı yönetmenin zihin mutfağından çıkmış kıymetli sahneler. içimizi doldurup taşıran, zihnimizi tepetaklak, ruhumuzu tersdüz eden o acılar...
julie her ne kadar geçmişi olmayan, hafızası kayıp, bağsız bir yarına varmak istese de, zaman hiçbir zaman onun istediği yönde ilerlemez. zaman yaralarını daha da kanata kanata geçer ve geride sadece yaralarını bırakır. julie bu acıyı artık taşıyamaz:
youtu.be/nhtMDlUIBIg
bleu, kieslowski (1993)
tomec ise zihninin içindeki harlardan bir nebze sıyrılabilmek, düşüncelerinin ateşini dindirebilmek için başını buzun serinliğine bırakıyor. ya da bir başka deyişle tomec taşıyamadığı acısı daha da taşmasın diye, içeriye tekrar itiyor. ateş dindikten sonra daha doğru bir karar verebilir belki. (2.30'dan sonraki sahne)
youtu.be/rsle7inq3Q0
a short film about love, kieslowski (1988)
insanın kendini aradığı yolda dönüştüğü veyahut dönüşmek zorunda kaldığı durumu, budizm felsefesinin temeliyle güzel bir yolculuğa çıkar gibi anlatan hesse, bizleri de kendi içimizde bir yolculuğa çıkarmaktadır.
güzel bir öykü olmasının yanısıra beni içine çok alamadı. belki yüksek bir beklenti ile okuduğun içindir bilinmez, ama paulo coelho'nun simyacı kitabının bundan katbekat daha derin ve anlamlı olduğunu düşünüyorum.
iyi okumalar dilerim.
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202038,2bin okunma
evet, artık sonuna gelmişti. kendi kendini yok etmekten, yașamının başarısız örgüsünü parçalayarak kendisini, kendisiyle alay eden tanrııların ayaklarının önüne fırlatıp atmaktan başka yapacağı șey kalmamıştı.
kitaba adını veren geçtiğimiz altı ayda çok şey oldu adlı şiir oldukça uzun ve güzel bir ahenkle ilerliyor. bu şiir dışında diğer şiirlerinden alıntı yaptığım birkaç bölüm oldu ama benim için en efsanesi kitaba da adını veren şiir oldu.
şiir çok göreceli bir tür olduğu için kimseyi yanıltmak istemem. iyi okumalar.