Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
Siz hiç kahveye gittiniz mi ? Ben gittim, hem de çok gittim. Lisedeyken gittim, üniversitedeyken gittim, üniversiteden mezun olunca gittim. Şimdi gider miyim gitmem. Yahu şehirde kahveye mi gidilir, şehirde starbucksa gidilir. Oraya da ben gitmem. Köyde olsam ama öfff, kahveden çıkmam. Sabahtan akşama kadar kahvenin başını beklerim. Çay içerim, cigara içerim, Süleyman Dayım ile bu yıl ektiği mahsul üzerine muhabbet ederim, Halil Amcama uzaktaki oğlunu sorarım, Hasan dedemin ihtiyarlıktan çektiklerini dinlerim, masayı tamamlarsam iskambil oynarım, canım isterse falıma bakarım, bulmaca çözerim, gazete okurum hiçbir şey yapmazsam oturur hülyalara dalarım be.. Kahvede hiç yapılacak iş biter mi? Kahvelerde insanlar gibidir, mevsimlerden etkilenirler, yazları başka kışları başkadır. Yazları ben pek sevmem, insanlar hep yorgun olurlar, işlerden konuşurlar. Kışın öyle mi ama ne iş vardır ne güç. Herkes kahveye gelir. İş güç derdi yoktur. Bu dert olmadı mı da değmeyin keyfimize. Dışarıda lapa lapa kar yağar. Kahvenin ortasında kocaman bir soba yanar. Sobaki ne soba, kocaman böyle. Kahveci Topal Hasan kocaman bir kütük getirir içine atar. Gümbür gümbür yanar, kıpkırmızı kesilir. Millet sobaya sarılır, ohh sıcacık. Dışarıda her yer buz kesmişken sobanın dibinde olmak gibi var mı be. Ben tüm kış sobanın hemen yanına otururum, sıcak gibisi var mı be, kemiklerim ısınsın biraz. Oturur çayımı içer, muhabbeti dinler, etrafı seyrederim. Bazısı hiddetli muhabbete dalar, bazısı uyuklar, bazısı derini hülyalara dalar, bazısı iskambil oynar, bazısı televizyon seyreder ben sadece onları seyrederim. Birisi daha göründü buğulu camların ardından. Üstünü silkiyor. Külahını çıkardı, kapıyı açtı içeri girdi. Hasan Dede’ymiş. Ulan be, bu adam da hem ihtiyarlıktan şikayet eder hem karda kışta o kadar yolu teper kahveye gelir. Kim bilir yolda kaç kere düşüp şaşmıştır. Senin evinde soba yok mu be, otursana başında sıcacık, ne işin var bu karda. Her Allah ‘ın günü buradasın. Nene ne yapacak kendi başına evde. Kapıyı açar açmaz yüzünde bir ferahlama. Yine geldim, başardım, ısınmayı hak ettim, biz eski toprağız pabuç bırakır mıyız ifadesi. Daha sobaya beş metre varken uzattı titreyen ellerini. Gözlükleri de girer girmez buğulandı. Çek bakalım Hasan Dede bir sandalye sobanın başına. Hasan Dedeme bir çay benden. İşte bu da bir hikaye tadında inceleme. Kahvelerin sıcaklığını, samimiyetini, Sait Faik’in eserinin ismini niye Mahalle Kahvesi koyduğuna dair bir öngörü. Hikayenin sonunun merak ediyorsanız; bir dönem çok kar yağdı belki yarım metre belki daha da fazla. Hasan Dede üç gün kahveye gelmedi, dördüncü gün ölüm haberini aldık, diyebilirim çok başka finallerde yazabilirim. Hem insan da öldürmek istemiyorum hikayelerim de, onlar gerçekten yaşayıp ölmüş gibi hissediyorum (Sait Faik). Buradaki konumuz Sait Faik ve hikayeleri, hikayelerine seçtiği isimler. Kendi hayatını anlatıp kitabın ismini Lüzumsuz Adam koyması. Doğayı ve adayı anlattığı kitabını ismini Son Kuşlar koyması, hatta orada bir cümlesi vardır Faik’in; biz yaşadık, gördük. Ah be çocuklar en çok sizin için üzülüyorum, siz ne göreceksiniz, diye. Neredeyse her cümlesinden ölüm ve yalnızlık akan, kendinin de son kitabı olduğunu bildiği Alemdağ’da Var Bir Yılan. Samimiyeti, sıcaklığı, güzel insanları anlattığı Mahalle Kahvesi. Ah be Faik seni ne zaman anlatmaya kalksam içim burkuluyor, ciğerim yanıyor. Ne güzel şeyler yazmışsın yine. Kahvedeki gözlemlerin, polislerin evine gelip “o kestaneci çocuğu kurtaralım, adam olsun, okusun,” dedikleri Kestaneci Dostum , benim en çok sevdiğim hikayelerinden biri olan Plajdaki Ayna, Karanfiller ve Domates Suyu, aslını kaybedip tekrar yazdığın Ermeni Balıkçı ve Topal Martı, Sinağrit Baba… Daha neler neler.. Her kitabın ayrı bir tat, her kitabın her hikayen bambaşka bir dünya. Ulan be Sait, bunları nasıl gördün, nasıl duydun, nasıl yazdın? Nerelere gittin nereleri gördün, kimler sana neler yaşattı? Bilmiyorum belki de bir yerlerden yazdıklarımı görüyorsundur, okuyorsundur. Senden ilham alan, senin büyüklüğün gören, yaşadıklarını hisseden insanlarda var yeryüzünde. Belki üzülüyorsundur belki seviniyorsundur. Kim ne kadar bilir seni, ne kadar insan, ne kadar derin bir insan olduğunu. Yalnız şunu bilki o kısacık ömründe öleceğini bile bile yazdığın; yalnızlık, hüzün kokan hikayelerini birileri senden yüzyıl sonra okuyor, tekrar tekrar okuyor, hikayelerin arkasındaki o Sait Faik’i görüyor senden ilham alarak hikayeler yazmaya çalışıyor. En derin saygı ve en içten sevgilerimle…
Mahalle Kahvesi
Mahalle KahvesiSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20127bin okunma
··
702 görüntüleme
Roquentin okurunun profil resmi
He ya , aynısını konuşuyorduk geçen. Tamam eyvallah Dostoyevski , Balzac okuyun da bir Yaşar Kemal okumamışsın, Sait Faik bilmezsin edebiyat senin neyine yani :) Bugün bir dergi okuyordum Selda Bağcan da aynı şeyleri söylüyor,, bizde dinlenmek için illa batıdan gelmesi lazım, ben 40 yıldır avrupada fenomen oldum , ülkem daha yeni biliyor diyor. Çok haklı.
İbrahim okurunun profil resmi
Biz kıymetini bilmiyoruz ama bize ait olmasına rağmen dünya bizden daha iyi biliyor. Geçen gün başka bir arkadaş da Erkin Koray'ı yazmıştı, Selda Bağcan ile ikisini dünyadan izlemeye, incelemeye geliyorlardı diye. Bizimkilere sorsan kominist, ateist bilmem ne derler. En basitinden biz bu ülkeden Cem Karaca'yı kovduk, Nazım Hikmet'i vatandaşlıktan çıkardık ya, bu ayıp da bize ölene kadar yeter.
Metin T. okurunun profil resmi
Benim bir abim vardı. Coşkun adı. Tam üç yaş büyüktü benden. 58'li. Öykü hastasıydı. Bir de hızlı okurdu ki, hey Allahım ya, bir kitap hediye edersin, bir saat sonra sana yeniden yazar. Erken ayrıldı bu dünyadan. Geçenlerde
Hakan Sülün
Hakan Sülün
ile konuştuk. Heba var ya hocam dedi,
Heba
Heba
, HAT'ın romanı, kuş vumuş ya sapanla, hiç unutamadığı, uktesi. Benim de başıma geldi. Kuş vurmadım ama, bir güvercin vardı kanadı kırık, yardım etmedim. Ölmüş sonra. Ertesi gün, karıncalar yiyordu cesedini, çok koydu. Hakanım, ölümden bir gün evvel o güvercin kim bilir kaç karınca yemiştir. Zincire pek de dokunmamak lazım, dedim. Bir Kemalettin Tuğcu kitabı anlatmıştı bana abim. De ki kitap yüz sayfa, bir de öykü koymuş muhterem, beş sayfa. HAT'ın Heba'sı vardı orada. Belli ki HAT bir yeniden yazma yapmış. Tıpkı Michael Cunningham'ın
Saatler
Saatler
romanı gibi. Dediydi ki abim bana, eğer Alemdağ'da Var Bir Yılan 'nı bir kenara koyarsak, SFA ya Mahalle Kahvesi ya da Son Kuşlar'dır. Kalemine sağlık. Gani gani İbocuğum.
İbrahim okurunun profil resmi
Kuş vurma olayına girmeyelim abi, yaramı deşersin. Küçücük çocuğuz verdiler ellerimize sapanları ne kadar serçe var vurduk. Sadece serçe de değil, sincap , kertenkele ne kadar canlı görürsek. Bir de birbirimizle yarışıyoruz sen çok vurdun ben çok vurdum, diye. İyi halt yemişiz gibi. Koca yürekli abiye de yürekten katılıyorum. Sait Faik'in tüm kitapları iyidir, kendini anlatıp ismini Lüzumsuz Adam koyduğu kitabı sonra gönül verdiği kadını ölümsüzleştirdiği Havada Bulut - ilk ismi Kovada Bulut'tur, bilirsin, yayınevi ne hoş hata yapmış- adadaki günlerini yazdığı Son Kuşlar - Benden Hikayesindeki çocuklarla ilgili kısım- ama en güzeli bana göre de Mahalle Kahvesi'dir. Ne muhteşem hikayeler vardır içinde, Sinağrit Baba, Ermeni Balıkçı ve Topal Martı, Domates Suyu ve Karanfiller... Özellikle o kitaptaki Plajdaki Ayna hikayesine hayranım. Ömrüne bereket abi, sevgilerimle..
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Roquentin okurunun profil resmi
Sait Faik öte taraftan senin seslenmelerine uyanmıştır artık be:)) Bir çırpıda bitiveriyor değil mi küçük ama etkili hikayeler:) Ayrıca Plajdaki Ayna için de ekstra teşekkürler, çocukluğum hep radyo tiyatrosu ile geçti, resmen deli gibi özlemişim, sabah başka hikaye dinledim:) Site sayende Sait Faik patlaması yaşayacak devam:)
İbrahim okurunun profil resmi
Uyanmış sövüyordur," burada da mı rahat yok be sizden, Sait Sait, elinin körü, " :))) Çok derin hikayeler, insan birkaç kere okuduktan sonra daha iyi görüyor, ilk okuyuşta bir hoşluk birakıyor sonraki okumalarda daha çok üzülüyorsun. Plajdaki Ayna'da aynıydı mesela, baştan hoş bir hikaye ama çok dramatik aslında. Sait de detaylar çok önemli, yakalamak lazım. Okusunlar artık bir zahmet. Ulan be Sait Faik gibi hikayecimiz var okutmaya uğraşıyoruz. Bu adam elin yabancısında olsaydı, var yaa, neler yapalardı neler. Fransız olsaydı mesele, Eyfel kulesini yıkıp yerine onun heykelini dikerlerdi :))
Hafize  Camadan okurunun profil resmi
Çok beğendim incelemenizi. Ben değil inceleme, yorum bile yapamıyorum. İnsan okuduğu, anladığı kitabı yorumlayamaz mı? ben yapamıyorum işte. Üstelik bu durumumu kendime dert ediyorum. Bazı kişilere bakıyorum (örneğin siz) yorumlama konusunda o kadar kabiliyetlisiniz ki. Nasıl yetiştirebilirim kendimi Naçizhane fikrinizi soruyorum. Teşekkür ederim. Selamlar
İbrahim okurunun profil resmi
Siteye ilk kaydolduğum zaman ben de yapamıyordum sonra sonra öğrendim. Çok okumak lazım sonra çok yazmak. Zaman ayırmak, kafa yormak, emek vermek lazım. İstemek ile olmuyor sadece :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Hayriye Gül okurunun profil resmi
Şapkam olsa çıkarırdım bu inceleme için. Gerçi dün yazdığınız inceleme de şapka çıkarmayı hak ediyordu. Sait Faik ile ilgili yazdıkça siz, ben şapka çıkarmaya devam edeceğim sanırım :)
Bu yorum görüntülenemiyor
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.