"yıldızları sorguluyorum, ama onlar susuyorlar; günü ve geceyi sorguya çekiyorum, ama onlar bana cevap vermiyorlar. Kendimi sorguladığım zaman, kendi kendimin derinliklerinden . . . açıklanamayan düşler geliyor. "
“Çok karmaşık bir organik yapısı olan biz ileri organizmalar çevremize, birçok harika benzerlikler icat ederek tepki veririz. Yerleri ve gökleri, ağaçları, taşları ve okyanusları, tanrıları, müziği, sanatı, dili, felsefeyi, mühendisliği, uygarlığı ve bilimi icat ederiz. Bu benzerliklere gerçeklik deriz. Ve gerçekliktirler. Gerçek adına çocuklarımızı hipnotize eder, bunların gerçeklik olduğunu bilmelerini sağlarız. Bu benzerlikleri kabul etmeyeni akıl hastanesine atarız.
Ama bu benzerlikleri icat etmemize neden olan, Niteliktir. Nitelik, çevremizin, içinde yaşadığımız dünyayı yaratmamız için başımıza bela ettiği sürekli bir uyarandır. Tümüyle. Her parçasıyla.
“O halde, dünyayı yaratmamıza neden olan şeyi alıp, yarattığımız dünyanın içine sokmak açıkça olanaksızdır. Niteliğin tanımlana- mamasının nedeni budur. Eğer onu tanımlarsak Niteliğin kendisinden daha az bir şeyi tanımlıyoruzdur.”
Akıl ile deliliğin Rönesans dönemindeki kesintisiz diyaloğuyla kıyaslandığında, klasik kapatma uygulaması bir sahneye koyma idi. Fakat bu toptan bir sahneleme değildi: dil burada daha çok, gerçekte iptal edilmiş şeylere angaje durumdaydı. Kapatma, hapishaneler, zindanlar, hatta azap çektirmeler akıl ile akıl bozukluğu arasında aslında mücadele olan sessiz bir diyalog kuruyorlardı. Şimdi bu diyaloğun da bağıntıları çözülmüştür; sessizlik mutlaktır; artık delilik ile akıl arasında ortak bir dil yoktur; hezeyanın dili ne ancak bir dil yokluğu cevap verebilir, çünkü hezeyan akılla olan diyaloğun bir parçası değildir, hezeyan bütünün dili değildir; nihayet sessiz kalan bilincin içinde yalnızca hataya gönderme yapmaktadır. Ve ortak bir dil, kabul edilen suçluluğun dili olduğu ölçüde, ancak buradan itibaren mümkün hale gelebilecektir. “Sonunda, uzun tereddütlerin ardından diğer hastaların arasına kendiliğinden karıştığı görülmüştür...” Tımarhane hayatının temel yapı olarak dilin olmamasına sahip olmasının karşılığı, itirafın gün ışığına çıkması olmaktadır. Freud psikanalizin içinde alışverişi yeniden ortaya çıkarttığında, veya daha doğrusu, artık monolog içinde aşınmış olan bu dili yeniden dinlemeye başladığında, işitilen formülasyonların hep hatanınkiler olmasına şaşırmak mı gerekir? Kökleşmiş sessizliğin içinde, hata sözün bizatihi kaynaklarını ele geçirmiştir.
“Normalde insanların Niteliği nesnelerle birlikte anmalarına karşın bazen Nitelik duygusunun hiçbir nesne olmaksızın ortaya çıktığına dikkat etti. Onu ilk önce, Niteliğin belki de tümüyle öznel olabileceğini düşünmeye iten buydu. Ama öznel zevk onun Nitelikle kastettiği şey de değildi. Nitelik öznelliği azaltıyordu. Nitelik sizi kendinizden dışarı çıkarıyor, çevrenizdeki dünyanın farkında olmanızı sağlıyordu. Nitelik, öznelliğe karşıydı.
Hangi düşüncelerden geçip de bu düşünceye geldi, bilmiyorum, ama sonunda Niteliğin özneyle ya da nesneyle, bağımsız olarak ilişkili olamayacağını, yalnızca, bu ikisinin birbiriyle olan ilişkisinde bulunabileceğini gördü. Bu, özneyle nesnenin buluştuğu noktaydı.
“Bu, heyecan vericiydi.
Nitelik bir şey değildi, bir olaydı.
Daha da heyecan verici.
Nitelik, öznenin, nesnenin farkına vardığı olaydı.
Ve nesne olmadan özne olamayacağından -çünkü, öznenin, kendisinin farkında olmasını nesneler sağlar- Nitelik öznelerin de nesnelerin de farkına varılmasını olanaklı kılan olaydı.
Çok heyecan verici.
Bu demektir ki, Nitelik yalnızca, özneyle nesnenin çatışmasının sonucu değildir. Özne ve nesnenin varoluşu tümüyle Nitelik olayından kaynaklanmaktadır. Nitelik olayı, Niteliğin nedeni olduğu sanılan özne ve nesnenin nedenidir”