Deniz yüzmez

Sabitlenmiş gönderi
Kamu spotu olarak defalarca paylaşılmalı
Kendimiz ile varoluşumuzu paylaştığımız nesneler arasında birtakım ayrımlar yaptığımız çağ sona eriyor. Çok da uzak olmayan bir geçmişte, en azından modem Batı'da, insan denen varlık bir şey ya da nesne değildi. Bir hayvan ya da makine de değildi. insanın özgürleşmesi tam da böyle bir ayrımı temel alıyordu. Bugün, pek çokları var ki etrafımızı saran ve birçoğu insan icadı olan nesnelerin güçlerini, enerjilerini ve dirimselliğini kendileri adına sahiplenmek istiyor. (...) Çağımız, açıkça, siyasi ve kültürel kötümserlik çağı­dır. Aynı zamanda, olağanüstü kırılgan bir çağdaş özne bağ­lamında, bir duyumsamalar çağı. Kitlesel narsisizmin de yar­dımıyla, gerçekle karşılaşma dil vasıtasıyla değil, zevk ve beden vasıtasıyla vuku buluyor artık.
Reklam
dünyanın içine o kadar fazla gömülmüş buldu ki kendini, esrarı çözmek için kendini her zorlayışında, haftzasını kaybetmiş biri gibi, çaresizleşip çocuklaştığını hissetti
Hepimiz kör olmuştuk, hepimiz, hepimiz…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
64 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Eros'un Istırabı
Eros'un IstırabıByung-Chul Han
8.1/10 · 873 okunma
Reklam
Deniz yüzmez

Deniz yüzmez

, bir kitabı okumaya başladı
Kara Kitap
Kara KitapOrhan Pamuk
8/10 · 9,2bin okunma
"Poulantzas, hukukun ve yasama-yürütme ilişkisinin, devlet biçimlerinin analizinde önemli bir ölçütü oluşturduğunu belirtir. Yasama ve yürütme arasındaki ilişki ya da bunlardan birinin baskınlığı, hem devlet ve ekonomi arasındaki ilişkinin karakteristiğini hem de burjuva sınıfının meşruluk biçimini etkileyeceğinden devlet biçimini de etkilemektedir" Poulantzas, Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar, s. 362-365.
"Geçişin çoktan gerçekleşmiş olabileceğinden korkmalıyız. Çok geç kalmış olabiliriz. Ve en nihayetinde, iyi bir toplum hayali artık sadece bir seraptan ibaret olabilir. Irkçılığın henüz toplumlarımızın "utanç verici kısımlarına", ortadan kaldırmak bir yana gizlenmeye çalışılan kısımlarına indirgenmediği bir döneme şiddetli bir geri dönüşten korkmalıyız. Bundan böyle ırkçılığın cüretkâr ve cesur bir damgası vurulacak ve bu sayede, topluma karşı şimdiye kadar sessiz kalan isyan, en azından münzevi kesim açısından, giderek daha açık ve şiddetli bir hal alacaktır. (...) Bu yeni durumun sonuçlarından biri, pek çok kişi arasında "yok etme" fantezisinin yeniden canlanmasıdır." Mbembe, Necropolitics, 63.
Mbembe: Nekropolitika (Ölüm siyaseti)
"Ancak ırkçılık bu kadar sinsi hale geldiyse, bunun nedeni artık çağımızın kurucu dürtülerinin ve ekonomik öznelliğinin bir parçası haline gelmiş olmasıdır. Sadece diğer mallar, nesneler ve metalar gibi tüketilecek bir ürün haline gelmemiştir. Bu satılabilirlik çağında, bu kaynak olmadan Guy Debord'un tanımladığı "gösteri toplumu" artık var olamaz. Pek çok durumda neredeyse bir zahire statüsü kazanmıştır. İnsan kendine alışılmadık bir şey olduğu için değil, neoliberalizmin genel kayganlık çağrısına bir cevap olarak biraz ırkçılık yapmasına izin veriyor. Genel grev dışarı . Vahşet ve seks içeri . Kâr tutkusunun böylesine egemen olduğu bu çağda, bu kayganlık, vahşet ve cinsellik karışımı, "gösteri toplumunun" ırkçılığı asimile etmesini ve çağdaş tüketim yapıları aracılığıyla molekülerleştirmesini teşvik ediyor."
"Felsefe, insanlığın tükenmez düşünme, yıkma, yaratma, sevme ve direnme kapasitesini güçlendirmemizi sağlayan bir etkinliktir. Bu anlamda felsefe isyana, baskıyı doğallıktan çıkarmak ve dünyada eşitlikçi toplumlara daha uygun başka varoluş biçimlerini uygulamak için verilen gündelik mücadelelere dayanan isyana bayılır. Bunun gerçekleşmesi için felsefenin sömürgesizleştirilmesi gerekir. Bu, diğer şeylerin yanı sıra, batı felsefe kanonunun dışında kalan her şeyi görünür kılacak pratiklerin yaratılmasını gerektirir. Ayrıca batı felsefesinden dışlanan insanların (kadınlar, yerliler, siyahlar ve LGTBI bireyler, vb.) deneyimlerine değer vermemizi ve diğer felsefi öğrenimler ve dillerle (müzik, grafiti, popüler dans, vb.) alışverişi desteklememizi ister." Antoni Aguiló
Reklam
Hegel, sonsuz hareketsizliğin ve Ricardo, sınırsız hareketliliğin ürünleri oldular ve ürünleri, kaynaklarının damgasını taşıdı. Türkiye ise doğanın ve toplumun hareketlendiği bir dönemde yüzysel ve son derece sınırlı hareketliliği aşamadı; Cumhuriyet dönemi de yirminci yüzyılın ikinci yansından sonrasına kadar aynı çizgileri taşıdı. Türkiye'nin uzun sınırlı ve yüzysel hareketlilik çizgisi, teorik kısırlığını doğurdu. Kemalizmi bu çerçevede ve eğer kabul ediliyorsa bu ışıkta ele almak gerekiyor. Felsefi yanı olmayan, entellektüel tarafı son derece zayıf, bir politik program olarak çıkıyor ve Türkiye'nin teorik sığlığında kendisini bir "doktrin" olarak sunabiliyor.
"Bilim adamlarının en çok muhtaç oldukları şairlerdir. Devrimci anların insanlarının hepsini şairleşmiş bilim adamları olarak görüyorum".
"En samimi arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam hissiyle titriyorum: herkesin vicdanı kapalı, örtülü yalnız ben çıplak"
"Günümüz toplumunda herkes bir şeylere isyan ettiğini düşünür. Sonra yine başka bir şeylere sığınarak isyan etmekten vazgeçer. İsyan, zamanın en çok çarpıtılan kavramı, ruhumuzun aynası, yalan makinesine kolektif boyun eğiş" (Ocka, 24).
1.870 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.