Kafandaki yedi deliği, dünyanın yedi harikası sanma.
Havandan geçilmemeli bazen, ama yanından geçilebilmeli. Öğretmen liderdir; sınıfta hakimiyetini ilan et. Tüm dikkatleri üzerinde topladığında ise mütevazı bir şekilde dersine devam et.
İnsan hata yapar. Bir hata yaptığında "Hocam, yanlış yazdınız!" diyen öğrenciye "Aferin! Zaten ben de sizi denemek için mahsustan böyle yazdım." dediğinde çok zavallı görünüyorsun, haberin olsun.
Ay doğuyordu. Peçesini örtmemişti. Deli Kurt, başını kıpırdatmadan hem ışıklı gözlere hem aya bakıyor, nasıl olup da bu kadar güzel bir yüzün yaratılmış olduğuna şaşıyordu. İnsanı dize getiren gözleri ve gönüllere işleyen sesiyle Gökçen Tanrının büyüklüğüne ve en büyük tanıktı. Tanrı onu herhalde düşünerek ve överek yaratmıştı. Yabani ve umursamaz görünüşü altında bu kız, göğsünün içinde en duygulu yüreklerden birini taşıyordu. İnsanların bildiği bir çok şeyi bilmiyor, bilmedikleri bir çok şeyi biliyordu. Olağanüstü kuvvetleri vardı. Fakat işte o da şu dizlerinde yatan yaralı ve yakışıklı sipahiye gönül vermişti. Zaten öyle olmasaydı Deli Kurt, dayanamaz, ötekiler gibi ya çıldırır ya ölürdü.
Sınav esnasında bir öğrenci yanıma geldi ve başladı sormaya. Ben de tüm sorularına soruyla karşılık verdim. Üstelik o bana ne sorduysa ben de ona aynısını sordum. Diyaloğumuz şöyle cereyan etti:
-Bu soruda ne yapacağız?
-O soruda ne yapacaksınız?
-Cümlenin öğelerini mi bulacağız?
-Cümlenin öğelerini mi bulacaksınız?
-Hocam, hangi cümlenin öğelerini bulacağız?
-Çocuğum, hangi cümlenin öğelerini bulacaksınız?
-Altı çizili cümlenin mi?
-Altı çizili cümlenin mi?
-Hocam, hangi cümlenin altı çizili?
-Evladım, hangi cümlenin altı çizili?
-İkinci paragraftaki cümle mi?
-İkinci paragraftaki cümle mi?
-Hocam, bu mu?
-Çocuğum, o mu?
-Teşekkür ederim öğretmenim!
-Rica ederim öğrencim!
Gelin buna "soru-soru yöntemi" diyelim. Gerçekten işe yarıyor. Soruyu anlamak, cevabın yarısıdır, derler ya... Soruyu anlatmak için tekrarlamak da öyledir belki.
Namıdiğer Tiryaki Hasan Paşa ve 9 bin kişilik ordusu...
(80-100 bin kadar piyade ve süvariden oluşan haçlı ordusu)
Arşidük Ferdinand art arda aldığı başarısızlıklara sinirleniyor, "Ömrümde ben böyle bir taife görmedim." diyor.
"Elhamdülillah, ravza-i Murad'da bir gül-i Muhammedi açtı!"
Şehzade Mehmed'in doğumu yaklaştığı zaman, İkinci Murad Han sabaha kadar uyumaz. Gece boyunca Kur'ân-ı Kerîm tilavet eder ve doğacak evladının müjdesini bekler. Sûre-i Muhammed'i bitirip Sûre-i Feth'e başladığı sırada, sultanın odasının kapısı tıklanır, içeri giren ağalardan birisi: "Hünkarım, müjdeler olsun, bir şehzâdeniz dünyaya gel. di." deyince, Sultan Murad Han, "Elhamdülillah, ravza-i Murad'da bir gül-i Muhammedi açtı!" der.
Maalesef, artık cezaevlerini eğitimli vatan hainleri doldurmakta...
"Her fenalık, cahillikten gelir. Bugün hapishaneler dolusu adamlar yoklansa içinde âlim yoktur. Meşhur lakırdıdır ki hapishaneleri azaltmak için mektepleri çoğaltmalı."
Altı asır boyunca Kafkaslardan Rumeli'ye, Kırım'dan Kuzey Afrika'ya, Anadolu'dan Arabistan'a uzanan muazzam bir coğrafyada, "kökleri yerde, dalları gökte" büyük bir medeniyet kuran Devlet-i Aliyye-i Osmaniye
"Müsterih ol! Ey yüce ceddim! Osmanlı namı, cesareti, yiğitliği , namus ve gayreti, hiçbir vakit hakaret ve mağlubiyetle kirlenmeyecek, ebediyen yaşayacaktır!.."
-Mehmet Muhiddin