varoluşmakta

varoluşmakta
@Varolusmakta_
Sıkı Okur
Bu metin Filipince dilinden otomatik olarak çevirilmiştir. Orjinali Göster
Bu baba tütme
Sabitlenmiş gönderi
Yorum yok.
Reklam
Hemen hemen her aile yaralıydı, hepsinin verdiği bir kurban vardı. Bu ortamda yaşamak bile yaralı olmaya yeterdi Ağzından "dejenere edilmiş toplum" sözleri dökülecekti. Söylemedin. Herşey bozulmuş, sonsuzca yozlaştırılmıştı.
Sayfa 12
Herşeyi bırakıp gitmek! Sonsuz bir yolculuğa. Olabilir miydi bu? Elbette olabilirdi. Ruh yatkındı bu çağrıya uymaya.
Sayfa 10

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ah, geçmiş yıllar... Belki yirmi beş yıl öncesinden başlayarak, buraların sana verdiği yaşam, elinden kaçırmış olduğun bir yaşam mıydı?
Sayfa 8
geçtim hepsinden, öyle hünerle ki yaşadığımı sanıyorlar hâlâ
Sayfa 75
Reklam
Sana dokunamayacak kadar ürkek kalmış olduğum bu mesafeden dön/erken sen önce ayaklarının gerçekliğine inandır beni
Sayfa 65
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına? Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir? Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir
Sayfa 63
Yankılanıyormuş yağmur: Ömrün bir şey anlatıyor sana, ama sen anlamıyorsun! Yağmur durmadan yağıyormuş: Hiçbir şey rastgele değildir. Hiçbir şey rastgele değildir.
Sayfa 59
Şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben.
Sayfa 54
Rüzgârın dağımda olsun, esmerliğin gecemde öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.
Sayfa 51
Reklam
Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili. Dünya yordu bizi. Benim de söyleyemediklerim var. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de. Uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu geldikçe anlıyorum ki, biz, bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.
Sayfa 49
Denizin kederini anlatacak dili yok, dedim ve devrildim, böyle sürdü uzun yıllarım düştüm, sustum, içimden geçirdim, evi oldum sol yanından yaralı bir salyangozun ve komşusu ağlayan bir ağacın. Yeryüzü, ah yeryüzü diyerek gürültüsüne de alıştım kapladığım yerin.
Sayfa 45
Nereden geldiğimin, niye geldiğimin sorusunun olmadığı zamanlardı.
Sayfa 38
Mevsimler birinden öbürüne devrilirken, elimizi arı sokarken, bisikletten düşüp dizlerimizi kanatırken canımıza bir şey olurdu; hissederdim. Ama acıya dahil değildi yine de bunlar. Hayattı, yekpâreydi işte. Zaman, hayatı parçalara ayırıp "parça parça" görmeye başladığımızda, acı, o yekpâreliği yitirdiğimizde oluşacaktı. Şimdilik, dünya geniş ve ılıktı. Biz kendi ılık dünyamızın içinde salınan, uçuşan perilerdik.
Sayfa 37
Benim de yaban bir çığlığım vardı, çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgâra
Sayfa 15
4.455 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.