"Yoksa, ne çiçek açan ne de meyve veren bir ağaç mı olsaydım ; Çünkü verimli olabilmenin sancısı, kıraç olmaktan ağırdır; Ve eli açık zenginin çektiği acı dilencinin sefaletinden beterdir. HALİL CİBRAN
Roman içinde roman olan bir kurguyla yazılmış ilahi ve dünyevi bir Aşk kitabı .Bir yanda 21. Yüzyılın batı insanı ve “beşeri aşk” olarak ifade edilen yakınlaşmalar, diğer yanda Mevlâna ile Şems’in arasındaki ilâhî aşk… Yazar iki farklı zaman ve dünyayı bütünlemeye, birbirine benzetmeye çalışmış. Amerikalı Yahudi Ella ile İskoçyalı Aziz adını verdiği iki hayalî karakter arasında kurgulananlar vasıtasıyla, Mevlâna ve Şems’in dostluğunu romanlaştırmak istemiş. Romanın sonlarında Aziz ile Şems arasında kurmaya teşebbüs ettiği fiziksel benzerlik dahi bu sebepten… Yine Şems’in öldürüleceğini bilerek Konya’ya gitmesiyle, Aziz’in ölümü beklerken yaşadığı duygusal serüven ve adeta ölmek için Konya’ya gitmek istemesi de ayrı bir hüzün yaratıyor ve Aziz Zaharanin cenaze törenindeki çeşitlilikte dinler arasında ki bütünlüğe dem vuruyor. Ve kitap kendini bu sözlerle tamamlıyor. “Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, mecâzî mi, yoksa dünyevî mi, semavî ya da cismanî mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.”
Şeriat der ki "Senin ki senin benim ki benim ." Tarikat der ki:" Senin ki senin ,benimki de senin". Marifet der ki "Ne benimki var ne senin ki". Hakikat der ki :" Ne sen varsın , ne ben".
Ne kadar az bilirsen bilmek istemediğin şeyleri, o kadar az incelir derin, incinir kalbin. O kadar az kanarsin. Böyle bakınca aslında cehalet o kadar kötü bir şey değildi.
AŞK'in hiçbir sıfata ve tamamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasindir, hasretinde...