"Bir fısıltı var; çok inceden duyduğum Sönük bir fısıltı, tam olarak duyamadığım ama tanıdık bir ses sanki daha önceden konuşmuştuk. Yok yok aslında hiç konuşmadık, tanımıyorum kendisini ama hiç yabancı da değil. Sanki böyle içimde ve ona ihtiyacım olduğunda hemen bana sesleniyor... Aslında bu çok farklı bir şey; Nası anlatsam böyle, bazen gece yarısı eve döndüğüm oluyor. Sokaklar boş yapayalnız yürüyorum. Bazen de onunla birlikte yürüyorum.. Kimsin diye hiç sormadım. Durmadan benimle konuşuyor, fısıldıyor, benimle yürüyor, benimle büyüyor... Hani delice gibi gelecek, belki de deli diyeceksiniz bana; bazen onun fısıltısını duymak için yalnız kalmak istiyorum. Gece Geç saatlerde eve dönmüyorum. Benimle yürüsün diye en ıssız caddeleri seçiyorum. Galiba benim olmayan beni seviyorum.. Evet evet seviyorum ve özlüyorum.. Bu bende çok ciddi bir saplantı oldu,galiba deliriyorum..."
...Senden sonra ne mi oldu? Bir soğuk rüzgar esti, tüylerim ürperdi ve sonra sessizlik uzun, uzun süren bir sessizlik, gömdüm seni sayfaların arasına kapadım! Ve bir daha hiç...
Hâlâ bir gün önce yaşadığım olayların etkisi altındaydım. Evden çıktığımda saat onu gösteriyordu. Hiç kimseyle vedalaşmadan, ayaklarımın ucuna basarak evden sessizce çıktım. V arsın birileri buna “kaçmak” desindi, umurumda değildi. Bunları niçin yaptım, cevabını bugün bile veremiyorum. Sadece zavallı anneciğime acıyordum. Onunla bir iki söz etmeyi, kendisine sarılmayı çok istemiştim ama olmadı işte. Dışarısının temiz havası ciğerlerimi genişletmiş, beni kendime getirmişti. Hâlâ “Neden” ve “Niçin” sorularını cevaplamaktan acizdim. Bu evden çıkmakla hem iyi ettiğime seviniyor hem de nedenini bilmediğim bir korku yaşıyordum.
"Hâlâ gözlerimi kaldırıp yüzüne bakamıyordum; ona bakmak aydın bir ışık içinde kalmak, neşe, mutluluk içine dalmak demekti. Bense mutluluk denen iksiri tatmak istemiyordum."