Biraz dinlen ve yürü, kabuğuna dön, uyan
İnandığın her vuslat bir ayrılık dağıdır
Toprağa bak, gülümse, müsterih ol ve dayan
Hayat, bir inkisarın mutlu karanlığıdır
Bu gözyaşları ne?
Doğudan esen bu rüzgâr ne?
Yakınmalarıyle yüklü
benim yitik insanlarımın
ve yurt özlemiyle boğazlanmış
ve kaskatı
bu rüzgâr ne?
Toprağı ve ufku doyuran
bu sesler ne?
Ovanın umutsuzluğunu döken,
çırılçıplak,
bu sesler ne?
Yüzüme, gözüme,
yüreğime, boğazıma
çiy gibi, kan gibi yayılan,
kölelik kokusunu boşaltan
bu sesler ne?
Bu gözyaşları ne?
Doğudan esen bu rüzgâr ne?
Göz nuru, el emeği örtüler yoksul evlerinin yoksulluğunu gizleyen unsurlardır. Bakana önce onlar görünür. İşçilikleri, desenleri, renkleriyle oyalar insanı. Yoksulun evindeki orlon naylon, örtü, motif, renk bolluğu, hep bu gizleme çabası içindir.
Çiçek bu. Cenabı hakkın insanoğluna bir ihsanı ki bu kadar olur. Bir çiçekle karşılaşınca, ona dokununca, koklayınca ne hissedersiniz? Hadi düşünün, anlatın bakalım. Ne kadar anlatsanız bir yanı eksik kalır. Çiçek içinizin pasını alır, siler, temizler sizi. İyilikle, güzellikle doldurur kalbinizi. Çiçekten kaldırınca gözlerinizi dünya, insanlar, hayat nasıl parıldamaya başlar; nasıl memnun ve mesut kılar sizi. Damarda yürüyen kan hızlanır, adımlarınız hızlanır, bir oynak türkü gelip yüreğinizin başına konar. Önünüze çıkan ilk ademoğluna sarılıp öpeceğiniz gelir.
İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli. Ben Abdi Ağadan biliyorum. Yoksa... Korkmalı insanların bu tarafından. Aşağı görmemeli insanları..."
Görüş sahası ne kadar dar olursa olsun, insan muhayyilesi geniştir. Değirmenoluk köyünden başka hiçbir yere çıkmamış bir insanın bile geniş bir hayal dünyası mevcuttur. Yıldızların ötelerine kadar uzanabilir. Hiçbir yer bulamazsa Kafdağının arkasına kadar gider. O da olmazsa, düşlerinde yaşadığı yer başkalaşır. Cennetleşir.