Çünkü iyilik vardır. Çünkü canlar bize süslü yalanlarla dayattıkları gibi rekabet değil, dayanışma için yeryüzüne gelmişlerdir. Çünkü canların devamı birbirlerine yardım etmelerine bağlıdır. Bu münasebetle canların iyiliği için çalışanı, Gökler; Topraklar, Ormanlar, Sular ve Ateş korur.
Hayat, büyük aşklar, büyük zaferler ve büyük
acılar değildir zaten. Hayat tuhaf ve ışık hızında çakıp giden ayrıntılarda sakladığımız hasret ve kırgınlıklarımızla yüklü bir bohça, bir sırt çantasıdır, içinde rüyalarımıza senaryo olacağını
bilmeden biriktirdiğimiz hayallerimiz ve arzularımız...
Bir insan kaç yaşına gelirse gelsin, babasının ağladığı an sarsılır, yerin dibine batar. İster iyi, ister kötü, ister uzak, ister yakın olsunlar; babalar ağladığında çocuklarının bütün dengesi sarsılır.
Zorluk ve acıyla karşılaşmanın vaktinin geldiğini anladığında korkma. Önce sana yakışan vakar ve olgunlukla dik dur, göğsünü ruhuna siper et.
Sonra hatırla! Bugüne kadar en sevmediklerin dâhil kimseye isteyerek kötülük yapmadığnı, insanlara doğuştan getirdikleri vasıflar yüzünden ayrımcılık göstermediğini, kendinden daha yoksul ve âcizden çalmadığını hatırla!
Dik dur. Adil olmaya çalıştığını, hayvan, bitki, toprak, ağaç, su, hava dâhil bütün canlara saygı gösterdiğini hatırla!
Hatırla ki, zor ve acıyla karşılaşmadan önce kalbine güç ve bedenine enerji toplansın! Dik dur, sen bu yeryüzünün has bir canısın!
Düşünsene, otuz yıl önce erkeklerin kırmızı gömlek, mor çorap giymesi büyük şehirlerde bile ayıplanırmış, ama Osmanlı’da eşcinsellik yasak değilmiş. Sultanın önünde yapılan geçitte eşcinsel erkekler alayı da geçebilirmiş...
Dünyayı değiştiren zeki ve yeni fikirlerin hiçbiri, kendi çağının kural ve inançlarına körü körüne itaat eden uyumlu çoğunluk arasından çıkmadı. Doğruluğuna inanılan fikirleri sorgulayıp,
ötesini merak eden milletler dünyanın beyin gücüdür, diğerleriyse tarih boyunca hiç istisnasız onları taşıyan beden olmuştur!